aylar sonra yaktığım ilk sigarada farkettim seni özlediğimi, soğuk bir bir bıçak gibi yüzümü keserken. dumanların içinde hayalini aradım, son bir umutla... umut ve amat aynı kökten geliyor, birisi sıcak, geleceğe güzel bakmamı sağlarken, amat ölüm demek, yok olmak demek...
emilio santos gibi öldürdüm hayallerimi senin için, sayısı önemli değil. ilk defa bir hayalini öldürdüğünde, kendi ellerinle, her tarafın uyuşuyor, küçükken olduğun o çocuğu kaybettiğini anlıyorsun. ikinci defa bir hayalini kendi ellerinle yıktığın zaman sadece bir burukluk oluyor, unutuyorsun ama zaman alıyor. üçüncü defa hayalini öldürdüğünde hiç bir şey hissetmiyorsun, sıfır duygu yoğunluğunda yaşadığın hayatında bir değişiklik olmuyor, umrunda da olmuyor.
işte amat'ı hissetmek, yokoluşu hissetmek böyle birşey. karanfil gibi temizlerken ve dindirirken acılarını, bir burukluk bırakıyor ağzında...
protege moi diyor placebo, sözlerini anlamıyorum ama duygular aynı, her çalan nağmede istediğimden beni koru diyorsun. giderken bağıramadım, konuşamadım bile arkandan, pişman değilim, arkanı döndüğünde, rüzgarın taşıdığı kokunu bugün bile hissediyorum, karanfil bile bastıramıyor kokunu. ben kimim? kulsun sen diyor derinlerden bir ses, biri seni yönetmeden bir hiçsin diyor, kaçıyorum ama uzaklaşamıyorum o sesden, ses yankılanıyor büyüyor, göz bebeklerim büyüyor, boşluk büyüyor, ağzımda karanfil kokusu...
gölgesinden korkan bir insan oldum, her geçen saniyede önümde büyüyen sorunlarla, korkularımla yüzleşmekte geç kaldım, onlar beni esir aldı. martılara simit atmaktan başka bir zevkim kalmadı, bir arnavut kaldırımlarda yürürken ayakkabımının çıkardığı ses. tak tak tak... gel desen şimdi, seni arnavut kaldırımlara tercih ederim, en azından onlardan tepki alıyorum, ayağımın vuruşuna ritim katıyorlar, sen bir kere yapamamışken bunu...
ağzımda karanfil kokusu, bir çingenenin ellerinde çiçekler, boğaza salınmış oltalar, simitin sıcacık kokusu...
0 yorum:
Yorum Gönder