eskiden sevilen kişiyi görmek için tenefüsleri beklerdi öğrenciler, ve iş araları, paydos saatlerini beklerdi büyükler. uazaktan uzağa yaşanırdı aşk, kişiye özeldi, aleni olmazdı, sevginin doğasına aykırıydı çünkü. son on yılda sevgi kadar hırpalanmadı hiçbirşey, msn de ilan edilen aşklar, smsle gönderilen duygular yoktu. sigranın sararttığı bembayaz sayfalara nakış gibi işlenirdi duygular, gözyaşlarıyla harmanlanan duygular, yüreğin derinlerinden gelen sevgiyle imzalanırdı. en nadide yerde saklanan defterde onun için şiirler yazılırdı, adının olduğu sayfalara gül yaprakları konurdu.
sadece en yakın arkadaşlara bahsedilirdi, her önüne gelene değil. nargile dumanın bstığı odalarda aşkın mahiyeti tartışılırdı, sevilenin o zümrüt yeşil gözlerindeki güzellikten, kara gözlerindeki derinlikten, deniz mavisi gözlerindeki dinginlikten bahsedilirdi. ellerinin naifliği için, saçının her teli için daha fazla sevilirdi sevilen. şimdi ise sevilen, sosyal statüsüne göre, yaptığı saç şekline göre seçiliyor, ucuz şiirler sevgiyle değil, siyahlığın bir marifet gibi aktığı iç bunaltan bir üslupla üç kuruşluk internet köşelerinde yazılıyor artık.
eski zamanlarda, bir kişi diğerinin sevdiğine yan gözle bakmazdı, bir kalpte iki sevgi olmazdı çünkü, şimdi aşklar o kadar ufaldı ki, insanlar aynı kalpte üç sevgi taşıyorlar, ya da taşıdıklarını zannediyorlar. bir kalp sadece başka bir kalbi severdi, sadece onun için atardı, o olmadığında ölüm sessizliğine bürünürdü, giden seviglinin yedeği yoktu o zamanlar.
gözgöze geldiğinizde seninkiler inerdi önce aşağıya, özenle yazılan o mektuplar o tenefüse çıktığı anda defterinin arasına konurdu, günlerce beklenirdi okunduğuna dair bir işaret, umut kesilmezdi yaradandan, okurmuş gibi yaptığınız kitanımızın arasında eski bir resmi olurdu onun, ona bakardınız, belki bakarken bile utanırdınız... sevgili için evin yolu unutulurdu, görmek için onu, tam penceresinin karşınıdaki doğuk kaldırımda, cılız bir lambanın ışığının altında beklerdiniz. ışığı yandığında odasının, midenizin üzerinde canlanan, kalbizin deli gibi atmasını sağlayan aşktı o zaman.
gece gözlerinizi kapattığınızda önünüze gelen onun gamzesi olurdu şaşmaz bir şekilde, gözlerinizin kenarından başlayıp, yanağınızı takip eden bir damla gözyaşında bulunurdu en saf aşk, belki de hiç gelmeyecek o buluşma gününe hazırlanılırdı her sabah, üşümek ve hasta olmak pahasına giyilmezdi süveter, kravat daima biraz aşağıda olurdu, gömlek dışarıda; görmeme pahasına atılıdı gözlükler bir kenara...
sessizce sevilirdi eskiden,
yüreğinizde çırpınıp durandı aşk,
elllerin tiremesini engelleyemezdiniz,
gözlerinin içine bakamazdınız doyasıya,
içilen her sigarada onun hayalini gördüğünüzde yaşanılandı aşk,
canan için dökülen bir damla gözyaşıydı yanktan süzülen,
defterin arasındaki tek bir yapraktı belki de.
bu değildi orası kesin...
0 yorum:
Yorum Gönder