Ægroto dum anima est, spes est. (Erasmus, Adages, 2.4.12)

27 Mart 2010 Cumartesi

ebruli hayaller ve kesif korkular



"...ve bu dünyanın sonunu asla düşünmez kimse
sûr'dan sonra başlayacak ikinci yaşamın heyecanını
ıskalanmayacak tek duyguyu
herkesin tek başına olduğu o meydanda..."

iki elimde de sigara kokusu var ve karşımda ebru sanatının en güzel örneklerinden biri olan bir tablo. yanımdaki kişi heyecanla anlatıyor bana nasıl yapıldığını ama ben hiç oralı değilim. öyle güzel ki sanki elifin kokusu geliyor içinden, yapım aşamasındaki sesleri duyuyorum, ince tahtanın sıvı üzerinde çıkardığı esintiyi hissediyorum. sonra da üzülüyorum; yek seferde tüm barutunu harcamış. neden sonra sigara açlığım ellerimin titremisine sebep oluyor, anlatanı sap gibi bırakıp dışarı çıkıyorum, daha dışarı çıkmadan sigarayı koyuyorum ağzıma, görevli bakıyor, dişlerimi gösteriyorum kafasının öne eğiyor.

en sonunda temiz hava, betonarme binalarına arasında olsak da, fabrikaların dumanları arasındaki bu kirli hava bile, içerideki gösteriş meraklılarının soludukları havadan daha iyi. annesinin kucağında bir çocuk gülümsüyor bana, şaşırıyorum ve acıyla gülümsemeyi unuttuğumu hatırlıyorum.annesinin o coçuğu avuttuğu gibi yalnızlığımı avutmak istiyorum; olmuyor, başaramıyorum. ansızın gelecek gibi hissediyorum ölüm, deliler gibi istiyorum onu, ani bir yağmur gibi ıslatsın beni, bir yıldırım kadar hızlı, hemen kaybolayım. ama korkum bu karmaşanın içinde ölümün beni bulamayacak olması. yağmur başlıyor çisil çisil, acaba ölüm meleği de inmiş midir yeryüzüne, diğer meleklerle beraber?

bir titreme geliyor ve yayılıyor tüm bedenime, sigaramdan son bir nefes çekip, kanalizasyon mazgalına doğru atıyorum, daha havadayken isbet eden bir yağmur damlası sonu oluyor sigaramın. keşke ölümde beni havadayken vursa, rüyasız bir uykunun ortasında kalk gidiyoruz dese, silinip gitse herşey, ruhum çekip giderken bu dünyadan israfil aleyhisselam üflese sur'a, yıkılsa tüm dünya ve beklesek yeniden dirilmeyi. güneşin tersten doğuşunu izlerken hayretle açılan gözlerdeki korkuyu görsem, herkesin yalnızlığın nasıl birşey olduğunu hissetse, insanlardan kaçmanın nedeni öğrense.

yalnızlığım kıyametim benim, ölüm kurtuluşum kimi zaman, aynadaki bir başka benin en kötü halinin iyisini seçip dışarı çıkmaktan sıkıldım artık. zamansız zamanlarda bozuk bir saat gibi iki defa doğruyu gösteriyorum. ağzımda sigara uykuya dalıp, saat tam 12 yi vurduğunda yanarak ölmek istiyorum, rüyasız bir gecede, sessiz gitmeliyim, anılarım geride kalmamalı. ve sevdiğim kadına yazdığım mektuplar, onlarda daha fazla yanmalı, külleri bile yanmalı... onun benden ayrıldığı gün kopan kıyametimin ikinci sur'u üflenmeli artık, ölümlülerle araya mesafeyi koyması bakımından.

uğruna canımı feda edecek birşeyim olsa verirdim şu an, hem onun iyiliği hem de kendi iyiliğim için. yalnızken bir işe yaramayan canım belki bir başkasnın işine yarar. arkadaşım arıyor ve gene hatırlayamıyorum ismini. sesinde bir kızgınlık var yine. benim suçum değil bu. amlamıyor.

ebruli hayallerim ve kesif korkularım vardı bir zamanlar, gerçekten yaşadığım zamanlar. ruhumun, etimden ve kanımdan ayrı gezmediği zamanlar geride kaldı, her türlü yalnızlık suç olmuş şimdi, beni de içeri aldılar, müebbet yatacağım.

"... birşey söylenmeli bu durumda
ama ne söylesek kelimeler yetersiz
ve kelimelerim kesik kalıyor
yalnızlık bile daha güzel
uyku gelse de gitsek kafdağının ardına..."

0 yorum:

Yorum Gönder