herkes hayatında bir defa özgeçmiş yazmıştır 20 küsürlü yaşlarına gelinceye kadar. nasıl hazırlarız diye sağa sola sormuşuz, araştırmışız, istenilen yerlere verirken biraz çekinmişizdir. başarı dolu özgeçmişimizi teslim ederken ellerimiz titremiş, acayip bir tebessüm yüzümüze yerleşmiştir.
babayla olan kavgalardan bahsetmez kimse, özellikle erkekseniz, hayatınızın belli bir döneminde bir çıkmaza düşersiniz mutlaka babanızla. sürekli kendi haklılığınızı düşünürsünüz, dumanlı bir hava sahası yaratırken ciğerlerinizde. kafanızda binlerce düşünce döner aynı sofrada yemek yerken, kulağınız daima babanızdadır, seslense, gözlerimin içine baksa da sarılsam bitirsem diye içinize geçirirsiniz, olmaz. yıllar geçip de babanızla yakınlaşmalarınız sadece önemli günlerdeki el öpmelerine indirgendiğinde, ellerinizdeki yanıklar artmış, sakal traşını 2 günde bir olmaya başlamışsınızdır. aynı ortamda kafanızı dahi kaldıramazken, yüreğinizi parçalayan duygular bir bir içinizden geçerken, o gururunuzu yıkamazsınız, bu başarısızlığınız, belki de başarızlıkların en büyüğü cv'nizde yer almaz. oysa sizi bugüne getiren en önemli etken budur.
aşık olduğu kimseden ayrıldığından, intihar girişimlerinden, içkiye başlayıp bırakmasından, üzüntünün içine akıttığı yaşlardan bahsetmez kimse. ayrıldığı gün arnavut kaldırımlarla konuştuğundan, nargile dumanını cinayete meyilli bir serseri gibi içine çektiğinden, çarpıp da özür dileyen bekleyen adamdan neden özür dilemediğinizi bilemezsiniz. bunlar hep eksi hanenize eklenirken, hala telefonunuzun çalmasını beklersiniz, vapura bindiğinizde. olanca ayazda neden dışarda beklediğinize anlam veremez kimse, eliniz telefona sımsıkı yapışmışken, dişleriniz soğuktan birbirine kenetlenir, yüzünüzdeki tüm nem giderken somurtkan bir ifadeye bürünmeye başlar yüzünüz, daha da çekilmez bir hal alır. üsküdarda korkuluklara sımsıkı yapışıp galataya doğru bağırmak istersiniz seni seviyorum diye, olmaz, yıkamazsınız gururunuzu. çingeneden bir çiçek alıp, ufacık bir kız çocuğuna verirsiniz, o çiçeğe bakarken, hayatla durumları eşitledim diye düşünürsünüz, ama kendinizi kandıramazsınız. eksi hanesinde olanlar cv'ye yazılmaz çünkü.
sabah kalkıp traş olursunuz sinekkaydı bir şekilde, kanama olmamasına şükrederek. bembayaz bir gömleği giyerken, işlediğiniz bütün günahları hissedersiniz tüm ağırlığıyla, kravatınızı düzgün bir şekilde bağladığınızda, bunu öğreten babanız aklınıza gelir, sonra kravatınızı düzelten sevgiliniz. gözleriniz yavaşça şişerken kolonya şişesini yüzünüze yaklaştırıp rahat bir nefes alırsınız. cüzdanınızı sağ arka cebinize yerleştirip, ceketinizi giyersniz. aynada dış görünüşünüze çekidüzen verirken, içinizden dökülen parçaların seslerini duyarsınız, toplamaya mecaliniz yoktur artık. yuvarlak çerçeveli gözlüğünüzü takıp başvuru yapacağınız yere varırsınız.
karşında gördüğü iyi bakımlı gençten oldukça etkilenen işveren:
- cv'niz oldukça geniş...
- evet...
- bayağı başarılı bir insansınız anlaşılan..
- biraz..
- evli misiniz?
- hayır...
- anne baba sağ mı?
- .....
o sessizliğe anlam yükleyemez, ve devam eder:
- neyse. yarın gelip başlayabilirsiniz..
- teşekkürler.
işte böyledir. yanlışlara, hatalara, yalnızlıklara, geçmişteki eksilere yer yoktur özgeçmişlerde. arkamı dönüp çıkarken, acaba üstümdeki yüklerden ezilen ruhumu gördü mü bilmiyorum. ellerimdeki yaraları gördü mü, yalnızlıktan kaçtığımı farketti mi acaba? o tatlı tebessümün ardındaki sarı dişleri görmedi eminim bundan, giden sevgilinin sıcaklığını hala aradığımı ve üşüdüğümü farketmedi muhtemelen. farketseydi stajım kabul edilmezdi.
sizi özgemişinizde yazanlar tanımlamaz; hayatımızdaki eksiler yüreğimize işlenir çünkü...
0 yorum:
Yorum Gönder