Ægroto dum anima est, spes est. (Erasmus, Adages, 2.4.12)

9 Temmuz 2011 Cumartesi

Yuvaya bırakılırken kapıda ağlayan bütün çocuklar adına

7/09/2011 01:26:00 ÖS Posted by mistrafantastic No comments
tarık sipahi "isimsiz"e bir inceleme yapmış, sağolsun mail ile bana ulaştırdı:

İstanbul'da bir semt: Üsküdar. Üsküdar'da bir sokak: Eski Mahkeme Sokağı. Gülfem hatun camiinin hemen yanında. Ana caddeye yakın dükkânları, kahvehaneleri, yumurta kabuklu sardunyaları,  küçükbahçeleri, eski ahşap evleri, yokuşu ile sokak üç uçlu, Y harfişeklinde. Bu sokakta restore edilmiş ahşap üç katlı bir evin ilk katında Leyl Cafe yer alıyor.

Geniş bir mekân. Özenli servisi, çeşitli güzel yemekleri ile temiztitiz bir yer. Boşnak böreği de yapılıyor. Arka kısmında sardunyalı minik bir balkonu da var. Mekânın değişik yerlerinde raflarda çeşitli kitaplar. Kasaya yakın bir rafta bir kitap. Daha doğrusu bir demo.Titiz, özenli bir fotokopi çalışması. İnce, bir şiir kitabı. Yetmiş sayfa. İki kapaklı. Önce naylon şeffaf bir kapağı var. Kitabın kapağını hem muhafaza ediyor - koruyor hem de içini gösteriyor. Kitabın kapağının alt ortasında bir saat. 'Bire iki kala'yı gösteren.Saatin üstünde iki kanadı açık bir kuş. Saate doğu uçuyor halinde. Dört kelime var kapakta. İsimsiz ( kitabı adı).  ali berkay bircan(Şairin adı).

Kitabı karıştırmaya başlıyorum. Anlatırken paylaşan, açık ifadeler,dizeler satırlar arasında... Kısa bir yolculuğa çıkıyorum. Bir cümle karşıma çıkıyor. "Sayfa atlama hakkım saklıdır." Kala kalıyorum. Durduruluyorum bu cümle ile. Kitabın başına dönüyorum. Rikkat ve dikkatle okumaya başlıyorum. Şiirlerin içlerinden bazı satırların,dizelerin altını çiziyorum kurşun kalemle. Soyutlamalarında olabildiğince nazik ve gülümsemeli olması dikkatimi çekiyor: "yaşamayı denemek, ölmenin yarısıdır",  "adımımı atabildiğimkadar geriye atıyorum",  "yaraları ve yara kabuklarını yaratana şükürler olsun",  "yapay zekâ genellikle / doğal ahmaklıktan üstündür.", "sağlıklı bir bekleme biçimi icat edilmedi henüz".

Şiirler okuru kalbin derinliklerine indiriyor; devam ediyorum kelimelerin altını çizmeye: "Sokağa çıkma yasağının olduğu gecelerde/Pencerelerim açık uyuyorum" , "karıncalara basmamaya dikkat ederek /sana yürüdüğüm yollar", "bilmezler ben en çok çocuklara yer veririm /soğuk bir otobüste",  "Ne çabuk geçti - paranın üstünü çikolataya yatırdığım zamanlar",  "kenarları annesiz yollar"

Sahici hayatı çok kolay yansıtan satırlar dikkatimi çekiyor:  " ter içinde uyanıyorum / televizyon açık kalmış", "düz kontakla başlanan gün",  "kitaplığımda onlarca, ayraç, hiçbir kitaba ait olmayan"

Sıradan gerçekleri kim zaman mahcupça kimi zaman en basit haliyle işaret ediyor şair: "ankara ayazı renginde toki binaları",  "ne öğrendik bu yalnızlıktan / insan gece tek başınaysa / iki paket sigara almalıdır.", "klorlu suya demlenen çay gibi / o çayın tadını getiremeyen iki şeker gibi"

Kelimeler hem çok berrak anlatıyor hem de kolayca paylaşıyor sizle duyguları düşünceleri; bu arada hiç belli etmeden hem aklınıza hem ruhunuza dokunuyorlar. Muzipliğin zekâsı ile ironin tebessümü kol kola karşımıza çıkıyor: "bozuk bir hayat da iki kere doğruyu gösteriyordur belki","(telsizde) - seviyorum merkez / - bir daha söyle, tamam", "Beş şehirim icradan satılık",  "cogito ergo mahpusum / seviyorum o halde yorgunum", "leyla, eline sağlık / mecnun çok deli olmuş"

Kitabı kapatıyorum. Bir daha okumadan önce bir kahve söylüyorum. Sonra tekrar baştan okumaya başlıyorum.

Hissediyorum ki bazı şiirler, sanki, yuvaya bırakılırken kapıda ağlayan bütün çocuklar adına. Kısaca ve de özetle: Yolunuzu Üsküdar'a düşürün. Leyl Cafe'nin çiçekli balkonunda dut ağacı karşısında bu fotokopiden kitapla kendinize ve de hayata dokunmayı yaşayın. Kim bilir belki sizde kendi dizelerinizin altını çizersiniz.

0 yorum:

Yorum Gönder