Ægroto dum anima est, spes est. (Erasmus, Adages, 2.4.12)

26 Ağustos 2010 Perşembe

Benim Çizgili Gömlek - bir kendi denemesi.

8/26/2010 11:03:00 ÖÖ Posted by mistrafantastic No comments

dört aylıkken anneme dokundum ve dedim ki: "vakti geldiğinde seni unutacağım." beş aylıkken halamın oğlunun saçını çektim ve saçları o günden sonra dökülmeye başladı. doksan birin ramazanında oruç tutmadım, daha reşit değildim, oruç olanların önünde siyah zeytin yedim. 

sekiz yaşımda beşiktaşlıydım, altay maçından sonra sinirlenip duvara vurduğum elimde, hala o günden kalma izler. che baskılı tişört giymedim hiç, kapitalistleri tuttum savaşlarda. sırf o tütün yüzünden, rengi benim oyuncak arabamın rengiyle aynıydı.. çok sonra öğrendim ki izmirde de varmış tütün, amerikan ortaklığıyla üretiliyormuş içtiğimiz filtreli sigaralar. bir sonraki kış hiç kestane yemedim ama almanca yazılar vardı elimdeki gofrette. ben o yaz hatalarımı başkalarına yüklemedim, çok az terledim. 

çin işkenceleri geldi aklıma o son bahar. on yedi yaşımda, bir kediyi takip ederken göz göze geldiğim ilk kızın gözlerini çok sevdim, ama gerisini de sevmek gerekiyormuş, ayrıldık.  ben hiç eyleme gitmedim küçükken, eylemler yerine yabancı lig maçlarını izledim televizyondan. ben depremi bir kez yaşadım, spikerin rengi bembeyaz olmuştu kaşığımdaki ayran gibi. bir ilk bahar günü aşık olayazdım, meğer ters yönde gidiyormuşum, sisten fark etmemişim. 

18 yaşımın sonlarında bu kez bir kızın ellerini çok sevdim. sadece elini tutup şiir yazıyordum, kendini kullanılmış hissetti ve gitti. büyüdükçe sonbaharları kaybettim, annem daha fazla lahana sarması yapıyordu o aralar. limonlu muydu, limonsuz mu hatırlamıyorum ama. 

Yapılan ödevler bir sonraki dönem bana şahit olmuyorlardı, eve dönerken otobüste yanımda oturan kadına iyi davranıyordum. bizim otobüslerimiz ineceğimiz yeri anons etmezlerdi hiç, namüsait bir mahiyette tezahür ederek inerdik bir kaldırıma. son otobüsü kaçırdığım geceler, otobüs duraklarında yazılar yazıp, sabahları beğenmeyip atardım. 

bir gün boyunca yalın ayak gezdim köydeki bahçemizde, ben on dokuzken. hiç bir zaman başladığım yere dönemedim bu karınca gibi. zaten hiçbir zaman bir arı kadar çalışkan olmadım, kimseyi de sokmam. bir defasında birlik ve beraberliğe muhtaç olmadığımız günlerden birine denk geldim, hava bulutsuzdu ve ben mutlu gibiydim. 

yirmili yaşlarımın başında bir kız sevdim, gözleri kocaman, toprak rengi. şimdi suya ve toprağa bakıyorum kendimi anlamak için. bir de yanmak gerek, onu sonra ayarlarız.

24 Ağustos 2010 Salı

Bir baykuşun gözüyle sessizce gitmek ne demektir?

8/24/2010 03:52:00 ÖS Posted by mistrafantastic 3 comments


I. baykuşun gözleri


hikayelerde anlattılar ve kaf dağının ardında buluştular. benim yazamadığım öyküler ve kelimelerimle tarif edemediğim ter kokan arabesk minibüsler var bilinmeyen hatlarda. başkası yazarken, cümleleriyle kağıda döktüğü hayali çok ses çıkarıyordu, uyuyamadım, sinirliyim. ben hep müstakil bir evin önündeki fesleğene dikkat ettim. kendisi büyük sesi kısık insanlar tanıdım, fikirleri duyulmuyordu kahve köşelerinde. sen de tanıdıysan, çayı şekersiz içelim, banliyölere güvenelim.

şal satılan dükkanlara girdiğinde çıkamayan annelerimiz var, şükür rabbime... hiç yaşanmamış ve yapılmamış yemekler var ve bence onlar en güzelleri. sesimi kesiyorum anne tamam.

sevmediğim ve daha önce görmediğim kadınlar geliyor gündüzlerime. sessizce yanlarından geçerken, ürperiyorum ikinci vakitleri. bir baykuşun gözleriyle görüyorum. kafamı iki yüz yetmiş derece çeviremiyorum ama. önündekileri bile göremeyenler var rabbime şükür, ben kafamı iki yüz yetmiş derece çeviremesem de olur. okuduğumuzu anladık mı: bendeki her sen aslında olmayabilir, sabun köpüğünden bir hayal gibi. o zaman ahtapotlara inan, onlar daha fazla dokunabilir. 






II. sessizce gitmek ne demektir?

hiçbir şeyi yazmak zorunda değiliz. kaç kelimelik olduğunu anlamak için yazılır bazı yazılar. gözyaşı kelimesi oldukça nemli bir kelimedir. seni sevdiğim günlerde daha az yazıyorum ve bu beni rahatsız ediyor. yazdığım zaman seni yeterince sevemiyorum, zaten her şey yolunda olsa kim sevebilir. bizi yazmaya iten sebeplerle yazmamaya iten sebeplerle aynı. ama şimdi bunlar biraz entel dantel konular özet geçelim.

gece lambasının ışığında küreselleşme konusunu düşünüp habermas'a söven insanlar var orta-asyada. bizim burada sular kesik öğretmenim çalışamadım. ben burada o kadar salgara ve tekdüze konuşuyorum ki, bana inanıyorsun. oysa inanmak da bir yağmurdur yeryüzünde.

hayatımızı değiştirecek binalar hep betonarme. onlardan yayılan sıcak bizi eritiyor. ne öğrendik onca bulmacadan: karadeniz iç anadoludan kuzeydedir. yukarıdan aşağıya üç harfli: acı. pazar yerleri kıyamet gününü andırıyor her seferinde ama şu bağıran amcayı nereye koysam bilemedim bu tiyatroda. daha yeni gelmiştik oysa.

bazen kıyamet ayrılmış iki eldir, ağlayan iki gözdür. şimdi ayan beyan söyle bana, bağır: sessizce gitmek ne demektir? gidenler hep yağmurlarla mı giderler, sulu sepken de yağar mı? işte o zaman anlayacağız terk etmek ne demektir, sessizce gitmek ne demektir.

Cümlelerin Bitmediği Yer

8/24/2010 11:46:00 ÖÖ Posted by mistrafantastic No comments


sevgiliye kurulan en güzel cümleler üç noktayla biter. üç nokta; bilinmezliği, umudu, yenilgiyi, acıyı, sevgiyi taşır çünkü. binlerce kelimenin anlatamadığını, sonu anlatan noktaların üç tanesi anlatır. sonu anlatanlardan sonsuzluğu yaklarsınız üç noktada. 


gözyaşımla yazdığım o cümleleri sıksam, bana olmayan sevginle, içime işleyen hüznüm çıkar. 

19 Ağustos 2010 Perşembe

17 Ağustos 2010 Salı

Maktul Kabul Veznesi

8/17/2010 11:41:00 ÖÖ Posted by mistrafantastic No comments



Bir sedye giriyor koridora...

Kelimelerle arası iyi değil
Eceli geliyor isyanının
Laf olsun diye atılan kesiklerinden
Sloganlar düşüyor
Zemin kirli.

Yağmurlu havada eyleme
Hızlı girince fark edilmiş
Sensizlik karşıtı dövizler
Onda dokuz beden hatalı
Ölümün ağzı
Karanlıkta şakıyan
Bir saka kuşu

Sesinin alınmasını huzursuzca bekleyen
Rutubetli koridor ruhu
Pervaza tutunmuş bedenin hala dönebiliyor oluşu
Karşı odada.

Bu kız,
Bu kadın,
Dili koparıp
Kalbini yiyerek
Onun saçını tutacak

Bir sedye daha giriyor koridora...

Dance Me To The End Of War

8/17/2010 11:39:00 ÖÖ Posted by mistrafantastic No comments

ne çok cerahatimiz vardı oysa
kalemimizi batırmamız gereken
batırdıkça baltalanan umutlarımız
uzaklara giden gemilerimiz
taş atan çocuklarımız vardı doksanlarda.

ne çok cerahatimiz vardı oysa
görüp de üzerine gitmemiz gereken
sele kapılan senlerin arasında
tam buraya uygun bir söz vardı
mevlanadan, bulamıyorum.

ne çok cerahatimiz vardı oysa
üzerine tavşan kanı çaylar içmemiz gereken
bayatlayan söylemlerimiz vardı seksenlerden kalma
asla olamayacağımız birisi gibi yazdığımız
emekleyen şiirlerimiz vardı megafonlarda.

ne çok cerahatimiz vardı oysa
sevdiğimize yazdığımız şiirlerin mezesi olması gereken
biz büyüdük ve ramazan yaza denk geldi
susuzluktan dilimiz damağımızda
kelimeler eksik yutkunamıyorum.

şiir de savaşa benzer çokça
bazen masum mısralar ölebilir şair uğruna
zalim kafiyeler arkadan vurabilir seni
küçük hanım derlerdi izlememiz gereken eski filmlerde
ne çok cerahatimiz vardı oysa.

anneme seslenmem gerek
son sürat gelen kurşuna
dikkat etmek lazım,
koydu mu oturtur.

13 Ağustos 2010 Cuma

duygu sömürgesi, nikaragua.

8/13/2010 12:21:00 ÖÖ Posted by mistrafantastic No comments
duygusal yazmak zordur, hiç kimse yazmaz filan diye zırvalamayacağım.


iki tane arabeske yakın şarkı, olmadı emre aydın, sagopa filan kurtarır. bunları dinlersin iki saat boyunca, moda girersin, bir kaç duygusal yazıya göz atarsın, ilhami gelir aklına başlarsın. birkaç küfür de koyarsın araya, samimiyim dersin yaparsın. okunursun da. 


ama ağlatıyor ya bu diye kimse kimseyi okumaz, senin kurgusal hikayelerine yerleştirdiğin küfürler, betimlemeler ve siyah teması tutmaz. kimsenin de girdaplarda boğulduğu yok. duygusallaşıyorsan da adam gibi duygusallaş. ondan daha fazla ölüyorum ben aşktan mantığı tutmuyor artık. 


önce esprili takılacaksın, hayat güzel vapurlar filan. sonra bir tane duygusal yazı yazacaksın. abartmadan dört bilemedin beş paragraf. ve ile başlayan cümleler olacak, stabilize yollar filan. garanti yöntem. başa da bilinmeyen bir grubun duygusal parçası, elektro gitar, ekolu ses. kırmızı da olacak, kan olacak, kan çıkacak. hayatla dalga geçiyor gibi yapıp, yeşil çayınla yazı yazacaksın. alacaksın övgüleri. 


bukowskiyi bilmeyen adamlar yeraltı edebiyatı yapıyoru ben yeaa diye geziyorlar şimdilerde. hadi len diyorum. 


yazıyorsundur, duygusal bir şeyler çıkıyordur ortaya eyvallah. buram buram duygu sömürüsü yaptığınız yazılarınıza da harikasın, süpersin tepkilerini beklemeyin.

10 Ağustos 2010 Salı

Dırdırella - Chapter 3- Sudan Meseleler

8/10/2010 09:29:00 ÖÖ Posted by mistrafantastic , No comments


dırdırella her geçe içiyor. içtikçe açılıyor. açıldıkça saçılıyor. saçıldıkça kusuyor. kustuktan sonra uyuyor. 
hor görme garibi kim bilir ne derdi vardır. batmasın bu dünya ama bitmeli artık kabuslar. ağlayarak uyandı... bir su koydum içti. yüzünü sildim. anlatmaya başladı. babamı gördüm. boğazıma yapıştı. gel diyordu gel. sonra sırtıma vurup beni bir mağaraya itti. etler derilerinden ayrılıyor. çığlıklar. beni burada bırakma diye sesi geliyor babamın...

8 Ağustos 2010 Pazar

açılan küçük yaralarımızı kaşıdıkça olanlar

8/08/2010 09:12:00 ÖÖ Posted by mistrafantastic No comments
çok acılı bir şey değil sevmek. açılan küçük yaralarımızı kaşıdıkça olanlar oluyor.

80'lerin sonları ve 90'ların başlarında, gazetelerin kartondan ev, gemi, uçak ve futbolcu maketleri verdiği, sürekli sonu olmayan sevgilerden bahsedildiği dönemde televizyona her bakışımda aklımdan geçen hayaller vardı. bugün onlar aklıma geldi, sana sevdiğimi söyleyecektim ve gerisi olacaktı.

olmadı, yapamadım...

ara ara oluyor böyle. hoş, üzülmüyorsun da aslında. haberin yok ki senin. nasıl olsun ki? yolda yürürken, duraksıyorum. gözlerimi kapatıyorum, yanımdan geçtiğini hayal ediyorum. seni izliyorum hayalimde. annem dürtüyor, kalkıyorum yatağımdan.

her gün yağmur yapmıyor hüzünlü şarkılardaki gibi, her şey bir gök gürültüsüyle başlamıyor. her ucu açık cümlenin sonunu düşünmekten yoruluyorsun. yalnız değilim, benimle yürüyen onlarca insan var, ama yağmur bana daha çok yağıyor sanki. romantizmi sevmezsin sen.

herkes sevdiği gelince ne diyeceğini düşünür, ben senin gelip gelmeyeceğini bile bilmiyorum. sen girdiğinden beri hayatıma yazamıyorum. çıkmıyor kelimeler. herkes bana bakıyor, ben açık deftere bakıyorum, yarım cümleler, sonu gelmeyen...

sevilmemeyi çok seviyorum belki de..

allah'ım seviyorum, yardımın gerekiyor güzelyalıdayım stop.

5 Ağustos 2010 Perşembe

Dırdırella - Chapter 1- The Last Nightbender

8/05/2010 07:56:00 ÖS Posted by mistrafantastic , 1 comment
her gece zincirinden boşanıyor saat. savruluyor yele teslim yelkovan. kendini sokuyor akrep. havlıyor guguk kuşu, makamsız ve aglayarak. ordular yükseliyor toz koparan, üstüme yürüyor atlı yayan. kargı, kılıç, mızrak. el kol ve bacak... 

aniden geri çekiliyor savaş arabaları. duyulmaz oluyor tekerlek gıcırtıları. susuyor kulağımdaki ıslık. hangi vadide yankılanıyor şimdi beynimi yırtan çığlık? 
 
her gece savaş sabaha dek. her seher sükut geceye dek. sanma var bunda bir ahenk. sadece med cezir inadı, dolan boşalana denk. 

dırdırella ansızın boşlukta yankılanan hilti te 905 beton kırıcı.