Ægroto dum anima est, spes est. (Erasmus, Adages, 2.4.12)

30 Nisan 2011 Cumartesi

10 cc realizm

4/30/2011 12:09:00 ÖÖ Posted by mistrafantastic , , No comments
şimdi düşünün, elime hiç kalem almasaydım bu kadar yoğun olmazdı sanırım bu duygular. sadece ifadelerin ihtişamı mı kalırdı geriye yoksa. çok dokunan mı bilir çok ifade eden mi yaşar? ya da düşünelim hep beraber, mış gibi yapmayalım ama. dünya değişmez küçülür diyenler var, büyüyor diyenler de. fark etmeyecek olan üzerine tartışmalıyız. kapılar kapanmadan son uçuşa yetişmeliyiz.

arkadaşlarımızla aramız bozuk gibi yapabiliriz. sabahtan akşama kadar yavaş ritimlerle ve dumana boğularak yaşabiliriz. sadece düşünmemiz yeterli. düşte ağır gerçekte sıfır olan şeyler hayal edebiliriz. sevdiğinizi ve kalbinizin deli gibi attığınızı bile hayal edebiliriz. camı açın da hava girsin içeri.

sadece duygularınız için yargılanabilisiniz, uzaklaştırılabilirsiniz. dilinizin ucunu kesip direk söylemezsiniz. sözler yaralar, söylenmeyenler mideye oturur. bazı şeyler zamanın akışına bırakılmalı. japon bilge "unuttuklarınız için parmağınıza dinozor bağlayın." demiş. dinozorların nesli tükendiğine göre unutmaya mahkumuz.

söylemediğim şeyler var. midem arızalı.
yazdığımız özürler var kağıtlara. sehven yaşıyoruz.

29 Nisan 2011 Cuma

uzaktaki sevgiliye notlar #8

4/29/2011 11:12:00 ÖS Posted by mistrafantastic , , No comments
özlüyorum ama her gün azalıyor bu özlem.

ben o gözlerle bakmayınca herkes gibi olmaya başlıyorsun, perdeleri iniyor gözlerime ve dilek tutmak için seyrettiğin o yıldızları vuruyorum.

dikine gidiyorsun ve yönün ben değilim ya, en çok o koyuyor. düşünüyorum, bana ulaşabildiğin için oldu tüm bunlar. hâlâ geceleri ayaktasın. kardeşin nasıl merak ediyorum. seni de ediyorum. bahaneleri merak ediyorum, her geçen gün normalleşmeni izliyorum. bakalım herkes gibi olabilecek misin, sıradan. merak ediyorum. hani öyle olmadığı iddia ediyorsun ya, benim gözümden bakamazsın, değiştiremezsin beni, sıradan olduğunda, bakalım ne yapacaksın. giderim deme onu yaptın zaten.

dudaklarım kuruyor. ama alışabilirdim dediklerini yapsaydın ya da bahane üretmeseydin. sen kimsin lan diyeceksin ama o havaları çok yaşadım, bakteriyi bir kez kaptım, bağışıklığım var. sen düşün. yaktım gene, burada olmayan bir cümle var.

saplantıları olan bir insanım, hedef tahtamda sen varsın. bu bataklıktan çıktığımda sivrisineklerin ısırıkları vız gelecek. sen gecenin bir yarısı operada oturacaksın. bir hayalet geçecek. hayal edeceksin. yıldızların arasından geçen o uçak için geç kaldığını hissettiğinde dua edeceksin.

soğuk tek alkışlar ritim tutan. korktuğunu hissettim ve sustun. yatağımın altındaki canavar bile zararsızdır, ki ben. eski alman savaş uçaklarından biri vursun şu dileği de gerçeğe dönelim. gülüyorum mütemadiyen, çıldırmamak için yazıyorum. sen okuyorsun.

her yazım doğduğunda uçabiliyor. kanatlarını kopardıklarım burada kalıyor. ben mutlu olmaktan korkmadım, sen mutlu olup, sıradanlaşmaktan korktun. ailevi meseleler var, annem gene rüyalarıma gelmeye başladı. kelimelerin yaralayıcı gücü az. farketmeyecek. bir an için düşünsen yeter.

yirmi senelik asmanın gölgesi

4/29/2011 12:05:00 ÖÖ Posted by mistrafantastic , No comments

bayram sabahı. kurbanlar armut ağacına bağlı. bayram namazından döndük. yemek için 2 saat beklemek istedi dedem, el mecbur herkes dağıldı yemekte buluşmak için. benden yaşlı olan asmanın altında oturdum gene. ananem kömür torbalarından çul yapmış. eklemek istediklerim ve sustuklarım çok da farklı değil. teselli etmede iyi değilim. ama iyi dinlerim. tüm kini, nefreti ve bilinen tüm duyguları absorbe edebilirim. o yüzden dayımın ve dedemin arasında kaldım. ama veremedikleri duygulardan ve sustuklarımdan sorumlu tutulamam. bunu da toyluğuma verirler genelde.

* * *

arada yazdığım yazıları aileden kimse görmez. birini masanın üzerinde unutmuşum. görmüş. arefe günü, dedem çağırdı dizinin dibine oturdum:

"acem illerinin birinde şehirde iki tane mecnun varmış leyla diye yanıp tutuşan. sultan sinirlenmiş, hangisinin gerçek mecnun olduğunu bilmek için. ikisini de bulmuşlar, sultanın huzuruna çıkarmışlar. sultan sormuş:

- hanginiz mecnun?
- benim sultanım, diye haykırmış ikisi de.

sultan sinirlenmiş, cellada işaret etmiş, iki tane kütük getirilmiş. hanginiz leyla için elini feda edebilir?"

* * *

dedem izliyor yukarıdan. elimde defterim karalıyorum öyle. onun da dalmış gitmiş zaten. el sallıyorum görmüyor. yaşlandıkça dalma süren uzuyor. kimi düşünüyor allah bilir. yıllardır küsler dayımla. bir diğer dayımı kaybetti, diğeriyle de arada bir görüşürler. süren giden bu kavgada arada kalan hep ben oldum. beni kavga ettiği dayıma benzettiği için. uzaktan köprü gibi gözüktüğümü unutmuşum bir an.

* * *

"ikisi de elini kütüğün üzerine koymuş. sultan işaret etmiş, birini eli kesilmiş. eyla diye feryat figan etmiş, diğerinin yanına gitmiş cellat, sultan işaret etmiş, diğeri şunları söylemiş:

- sultanım leyla'nın elini kesmeseniz."

* * *

dedem en çok kavga ettiği dayımı sever, ama yıllardır dönüp de yüzüne bakmadı. bir bayram sabahı dayım gene vardı dedemin eline. bu sefer çekmedi elini. dayım öptü başına koydu. asırlardır tuttuğum nefesi bıraktım o an.

o sabah yazmaktan vazgeçebilirdim, kararsız kaldım. bugünlere geldik. değişen bir şey yok. suretler değişip hikayeler aynı kalıyor.

27 Nisan 2011 Çarşamba

uyuduğunuz yerlere dikkat edin

4/27/2011 11:50:00 ÖS Posted by mistrafantastic , No comments
alarm çaldı. sinirle yorganımı üzerime çektim. öğlen olmuştu bile. annem seslendi. mecburi kalkma havası içine girdim. sol kolum uyuşmuştu. gözlerim yarı açık halde banyoya doğru gittim. çıktığımda tamamen uyanmıştım. annem ekmek arası hazırlamıştı, doktorun dediğini hatırlattım. o zaman hazırlan da çıkalım dedi.

on dakika annemle yürüdük, sessizce. gelme demiştim, ısrar edince dayanamadığımdan beraber çıktık evden. doktorun kapısında dışarıda bekle bari dedim, eline bir dergi tutuşturarak. çaresiz dergiyi aldı ve uzaklaştı.

içeri girdim. doktor yüzümdeki ifadeden olacak, uykusuz olup olmadığımı sordu, yeni kalktığımı ama az uyduğumu söyledim. mühim değil dedi ve mavi koltuğu işaret etti. yerinden kalkmadan önce önündeki kağıda bir şeyler çiziktirdi. hazırlık yaptı. kalbim ritmini arttırdı ve midemin üzerindeki yılan kıvranmaya başladı.

elindeki iğneyi diş kemerime daldırdı, çok ufak, ince bir sızı hissettim, bir kaç damla dışarı aktı. (sanırım) ardından bir kaç iğne daha, uyuşturma işleminin tamamlandığına kanaat getirmişti. yüzümün üzerine maskesi ve gözleriyle eğilmeye başladı. yavaşça gözlerimi kapadım. bir kaç metal sesi duydum dalmadan önce.

köyümde uyandım. koşuyordum. arkamdan köpekler ve beni neden kovaladığını bilmediğim insanlar geliyordu. kalbim ağzımda atarken ayağımın altına gelen bir taşla sendeler gibi oldum, daha sonra dengemi tekrar sağlayıp koşmaya devam ettim. sol kolumdan kan sızıyordu. yanık kokusu geldi burnuma, kolumla ilgilenmeyi bıraktım, amcamın evinin bacasından dumanlar çıkıyordu. o yöne doğru gitmeye çalıştım ama daha fazla köpek ve insan karşıma çıktı.

bolca olan harabenin birine girip, taş duvara yaslandım. nefesim boğzaımı yakmaya bıraktığında köyün camiisine doğru koşmaya başladım. sesler gelmeye devam ediyordu ve kolum herhalde bağımsızlığını ilan etmişti. sesler yeniden yükseldi, arada sadece ufak bir su yatağı vardı, karşıya atlamam gerektiğini hissettim. var olan son gücümle karşıya atladım ama su yatağı aniden kanyon oldu, aşağıya düşmeye başladım. sesler kesildi, tutunacak bir yerler arıyordum, bulamadım ve tam iki ayağımın üzerine düştüm. sanırım. uyandım çünkü.

gözlerimi yavaşça açtım. çenemin sağ tarafı uyuşuktu. doktora döndüm, kağıda bir şeyler karalıyordu. doğruldum, gözlerini bana çevirdi, gülümsemeye çalıştım. o da çizgi halinde gülümsedi, sanırım son seansı bendim diye düşündüm selam verip çıktığımda. bina bomboştu. aşağıya indim. annem kalktı ve koluma girdi. yavaşça çıktık binadan.

rüyalarımı ve dişçiyi sevmediğimi bilmesine rağmen, soru sormadı. koluma girdi ve yürümeye devam ettik.

fahrenheit 14.04

4/27/2011 12:36:00 ÖÖ Posted by mistrafantastic , No comments














ejderhayı beklemeye çalışıyorum. tutunmak istiyorum. özlüyorum. ellerim bomboş. yandım gel artık diyemiyorum, ateş var. her yerden ona ulaşmamı engellemiş, kavruluyor ayaklarımın dipleri. yetmedi mi?

bu kadar mı diye sormak istiyorum. sordum ama cevap yok. uyuyor. ez. bırakma yaralı beni. vur da öleyim. bitmeden bırakma beni. kayıyor ayağımın altındaki toprak, gözlerim sulanıyor, ama sana ulaşmamı engelleme diyorum. daha çok ateş. biliyorum. sana yanmadan sana ulaşacağım bir gün gelecek.

o kadar uzakta durma. ben senden uzaklaştıkça ellerime kan hücum ediyor yazıyorum. şapkalı a ların şapkalarını unutuyorum. iğne fabrikam yokken, reform yapıyorum. düşmemek için kalkmaktan kaçmadım.

susturma beni. sen orada durdukça ben bitiyorum. kül oluyorum. yandığımda dünya değişecek biliyorum. meczup söyledi. sultanlar da aşık olurmuş. ben bu dağın dibinde ondan bekliyorum.

istisnalar müstesna. dört beş altı. yüzüne değil gözüne bakıyorum. sadece birine. bu yazı senin için. daha az yanmak için küçüldüm. cebine girebilirim.

25 Nisan 2011 Pazartesi

sorumluluk kabulü

4/25/2011 05:13:00 ÖS Posted by mistrafantastic , No comments
Bu blog, yüklü miktarda yazı içermektedir. kötü yazılar, zaman geçtikçe sizin de göreceğiniz üzere şahısta yararlı veya kaliteli sözler bulamayacağınız anlamına gelmemektedir. 


Yine de bu kişi, burada bulunan içeriklerin kesinliğini garanti etmez. Girilen herhangi bir yazının içeriği, yakın bir zaman önce, ilgili maddenin konusuna karşıt görüşe sahip şahıslarca değiştirilmiş, zarar verilmiş olabilir. (bana ulaşamazsanız polisi arayın.) 


Kişinin kendi hayatından da etkilenmeler olacağı için, kişinin kendisini tanımadan yapacağınız yorumlar da isabetsiz olacaktır. (spoilerdan daha şık durdu, anladınız siz.)


Yazılar telif haklarıyla korunmadığı için, yapıcağınız alıntılar ve uyarlamalar için contact sayfasından bana ulaşmak, sizin insaniyetinize ve insafınıza kalmıştır. (bak, kırıldı kolum kanadım feat tarkan)


Bu blogun oluşumu ve gelişiminde eser miktarda kahve ve sigara etkisi olup, yazar bağımlılıklarını asla inkar etmez. aksi belirtilmedikçe öykülerde bahsedilen kişiler ve kurumlar kurgusaldır. hepsinin yanaklarından öperim. 


her yazımı burada yayınlamadığımdan mütevellit, izedebiyatta, nadiren tumblr'da, ve çokça twitter'da(bağımlılık haline geldi), kırkıncıkapıda bulunduğumu ve blogun içeriğini buralardan oluştuğunu ekleyeyim. 

- abi bacağını yiyorlar! - yemesinler mi?

4/25/2011 12:31:00 ÖÖ Posted by mistrafantastic , No comments


verdiğimiz kadar alamadığımızda duyduğumuz duygu. yenen ve kusulan.

bir, iki, üç.

sus ve dinle. bu şarkı sana yazılmadı. sadece nehir kıyılarını öpüyorum.

* * *

görünmez olmayı istiyorum. tam tersini isteyenler de oldukça fazla. hiç bir süper güç bu kadar çatışma yaratamadı. bazılarının korkusu, bazılarının canı gönüdlen istediği. köpekler ve yarasalar dışarıya çıktığında onlar dinlenmeli. görünmez olup görmeliyim.

çıktım ve yürüdüm. insanlar görünmez oldular. kendi istekleri dışında. kendilerinin dışında. umursamadan. taktıkları kravatlarla, mesken tuttukları merdiven dipleriyle. farklılık her şeyleri. ezberler bozulduğunda ses yükselir gibi olur. sonra ayarlanır, kulaklık diye bir şey var. sadece siz duyun, insanlar sadece kendi sesleri yükseldiğinde mutlu olurlar zira.

heyecanlanamamızı, heyecanlı başlıklar atıp, fos haberlerini süsleyen gazetecilere borçluyuz. bir sonraki şaşkınlığı ıskalamamız bundan. ama inan, ben gerçeğim. biraz uzansan. bir de ay gibi gel gitli ruh hallerimiz, bir saniye öncesine kadar dolup taşan duygular, bir saniye sonrasında yok olurlar. çünkü biz mükemmel bir testi değiliz, sızdırıyoruz. ilerledikçe azalıyoruz ve ayak izlerimiz kayboluyor.

bahsetmememin sebebi duruşumun soğukluğu üzerine alınma. acıyı katlanabilir kılıyorsam, mutluluğu da testiye doldurmasını bilirim. avucunu aç, misketlerimi sana vereceğim.

23 Nisan 2011 Cumartesi

gözlüğümü nasıl kırdım?

4/23/2011 12:39:00 ÖÖ Posted by mistrafantastic , No comments
"sen bana bakarsan ben uçarım." bu cümleyi elektrik şebekesi bile kaldıramadı ve elektrikler gitti. ananem olsa alentrik derdi. elimdeki laptopu masama el yordamıyla koydum, tam da vaktiydi diye düşünürken.  bacağımdaki bir kaç damar üst üste geldi, ilginç bir kasılmayla yalpaladım. ayağımı ovuyorum. gözlerim ışığa alışmaya çalışıyor. ben yatağıma gidip yorganımı üzerime çekiyorum. hemen dibimdeki pencerenin perdesini ardına kadar açıyorum. nihayet. ışık yokluğu başa bela.

yatağım altında bir canavar var. kendisiyle henüz tanışmadık ama bayağı utangaç. sadece karanlık olunca çıkıyor. elimi uzattım belki yer diye, yaklaşmadı bile. kendisinin baya pullu olduğunu düşünüyorum, çünkü yatağımın altı bayağı soğuk. ancak soğukkanlı canlılar yaşayabilir.

pencereden ışık giriyor. gözbebeklerim bayağı büyümüş olmalı. ellerimi seçebiliyorum. ilk kez inceliyormuş gibi bir hisse kapılıyorum nedense. üzerinde izler var ama ışık olmadığından inceleyemiyorum. parmaklarımın uzun olduğunun yeni farkına varıyorum. sanki sonradan eklenmişler. denemek için geriyorum parmaklarımı. küçükken kırılan başparmağım acayip bir şekilde bükülüyor. ellerimin ayaları da bayağı geniş. demek ki sürekli tutunmuşum birilerine. güzel.

kafamda sen kelimesi paketleniyor. arka taraflardan ön taraflara doğru hızla geliyor ve tam gözlerimin önünde patlıyor. bir havai fişek gösterisi. patlayınca senin yüzün ortaya çıkıyor. yüzümde çizgi halinde bir gülümseme. yatağımın altındaki canavar kıpırdanıyor. bazamın başlığına tıklatıyorum hışırtılar kesiliyor. elektrik probleminin hallolacağı yok. sinirden dişlerimi gıcırdatıyorum.

her gece baykuşlar toplanıyor bahçeye. önemli konuarı tartışıyorlar. insanların çözüm bulamadığı. daha sonra tekrar ıslık sesiyle doluyor kulağım. bir kaç cümle beliriyor arka taraflarda, ama oluştukları gibi yok oluyorlar. bunları yakalamak için soğuk tuzak yerleştirmeliyim kafama: oluştukları gibi bir kenara alacak.

gözlerimi yukarı çeviriyorum. aklıma geliyor. ellerim istemsiz yukarı doğru açılıyor. kafamda "o" harfi paketleniyor. nereye gittiğini bilmiyorum ama oldukça hızlı bir şekilde sürekli dolanmakta. kirpiklerime tonlarca ağırlık bağlanmış gibi. iniyorlar. vücudumun şebekeleri çöküyor, gözlüğümle uyuyakalıyorum.

21 Nisan 2011 Perşembe

Zemberek No: 21 - İkinci bölüm

4/21/2011 11:51:00 ÖS Posted by mistrafantastic , No comments
şöyle bir şey olamaz mı mesela
senin sürekli arkasında saklandığın
abiler girse o kontenjandan
ezlip bükülmeden.

benim babam senin babanı dövse
sen yunan tanrılarını bilir misin
hani eksiklerine rağmen sevilen.
en büyük erkek çocuk için baba,
büyündüğünde olunacak "şey"dir.

her şeye güç yetiremediğini
anladıklarında kendisine saldırır
göz altı torbalarını dikkate almayın.
onlara saplanan çivileri çıkarın,
yara izlerini kendileri halleder.

uzun ellerimle yüzünü kapadım.

Zemberek No: 21 - Birinci Bölüm

4/21/2011 11:50:00 ÖS Posted by mistrafantastic , No comments
elimde mikasa topum var, istemediğimi oynatmama hakkına sahip olmadığımı yeni yeni anlıyorum. bazı kişileri mecburen, bazıları senin kontenjanından oynar. içten pazarlığın en naif halini öğrenirsin, zorla oynayanı dikkatli izlersin. öğrenirsin, top seninse sözün biraz daha değerlidir. onu oynatarak yaptığın yücelik sana bazı haklar vermiştir. farkındasındır ve bunu kullanmayı öğrenirsin. kendini öne çıkarır, kendine sığınırsın olabildiği kadar, gittiği yere kadar.

benim babam senin babanı döver. sığınılan kişinin yüceliğini ve babanın aile içindeki gücünü temsil eder. bir nevi babaya öykünmedir, onun kadar güçlü olmak istemektir, onun her şeyi yapabileceğine inanmaktır bir nevi. sen yunan tanrılarını bilir misin okuyucu? hani eksiklerine rağmen sevilen. en büyük erkek çocuk için baba, büyündüğünde olacak "şey"dir. geleceğe bakmaktır, gelecekteki kendisini görmesidir. küçükken böyle düşünür abi.

o yüzden genelde abiler babaların her şeye gücü yetmediğini anladıklarında ona başkaldırırlar, genelde bu din olgusunun yerleşmeye başladığı zamanlarda olur. isyankar olduğu zannedilen çocuklar dışlanırlar, baba olduklarında daha kucaklayıcı olurlar. göz altı torbalarını dikkate almayın. güçlünün gücünün farkına varın.  abiler deneme tahtasıdır. onlara saplanan çivileri çıkarın. yara izlerini kendileri hallederler. 

bir yukarıdaki şiir kaydı ile beraber birbirlerini tamamladılar.