Ægroto dum anima est, spes est. (Erasmus, Adages, 2.4.12)

25 Temmuz 2011 Pazartesi

benim zamanım başka

7/25/2011 12:24:00 ÖÖ Posted by mistrafantastic No comments
Herkesin içinde belli sayıda sözcük vardır.   
Paul Auster

her zamanki gibi üzerimdeki gereksiz can sıkıntısıyla başlamıştı o yaz. yıl içinde yerine getirmediğim sorumluluklarım bir bir tepeme biniyordu. sonra, gene gece uyumayıp gezdiğim günlerden birinde açılan herhangi bir kapı, susamlarını döktü ve ardındaki hazine ortaya çıktı. muhtemel fersiz gözlerim daha bir yandı. onunkiler ise ışıldamaya devam ediyordu. 

durup dururken suratımda beliren her gülümseme gibi biraz havada kalan jestlerim ve sönük ellerim, aslında damarlarımda akan kanın hızlandığını, ama uçmamam için ayaklarıma daha fazla yük bindirdiğini hissettim. insan yeni uçmaya başlayacak olan bir kuşa nadiren bu kadar benziyor. her an çakılmaya hazır, ama uçmaya başlarsa tüm gökyüzü onun.

karşılık gelen gülümseme ise en azından bugün çakılmadığımın göstergesiydi. ufak bir reveransla yanından ayrılırken sol kulağıma kan hücum ediyordu, diğerinde ise neşeli bir afrika ritmi olduğuna yemin edebilirdim.

geri dönüp baktığımda, bana dönmüş olmasını bir lütuf olarak kabul edip, bir kaç adım daha attımsa da, her yeni iki insanın arasında duran, kim bilir kaçıncı sınıf bi' inşaat ustası tarafından yapılmış, o biçimsiz duvarı keşfettim bir kez daha. bir süre sonra duvar çatırdamaya başlıyor, ama yıkılması için ikimizden birinin nefesini koyvermesi gerekiyordu. aynı babamda bir şey almasını istedikten sonra verilecek karar gibi tuttuğum nefesim gibi, vücudum tüm kanı gözlerinize iletir ve gelen olumlu cevabın ardından elimdeki hediyeye bakar gibiydim, aramızdaki duvarın üzerinden.

sonra nefesimi ilk salan ben oldum ve yıkılan duvar. onca toz duman ve gürültünün arasından onun sesini duymaya çalışırken, o afrika ezgisinin kulağımdan uzaklaştığını ve bir cangılın içinde, son sürat onu kovalamaya başladığımı hissettim. toz ve duman, neme ve insan boyunu geçen bitkilere dönüşürken, gürültü binbir tiz sese bırakır yerini. sadece mekan değişir, duygular ve duymayı beklediğim ses aynı. koşuyorum, ciğerlerim neme, vücudum binbir çiziğe ve gözlerim iflasını açıklayana kadar. işte o zaman sadece kokusunu bekledim, insan uyurken dahi kokuyu bilir. onu bilirsiniz.

beni elimden tutup kaldırdı ve şimdi ile dünün arasında geçen demde. gecenin hiç olmadığı bir diyarda anlatılan, bin bir gece masallarından birinin içine aldı beni. tutsak olduğum bu dünyada, o gece masallarını dinleyen gibi, acılarımı hafifletmek ve her günün bana yeni bir hediye olduğunu hatırlatmak için elimi tuttu ve göğüs kafesimde bir ağırlık bıraktı.

0 yorum:

Yorum Gönder