Ægroto dum anima est, spes est. (Erasmus, Adages, 2.4.12)

30 Mayıs 2012 Çarşamba

0.6 ucu olan var mı?

5/30/2012 11:38:00 ÖS Posted by mistrafantastic 5 comments

babamın tez yazdığı masanın yanı başındaki sandalyede dizlerim üstünde yükselerek yazmasını incelerdim. o zamanlar bile meşhur olmayan 0.6 tombo uçları [mor renkli] ile tombo kalemini [çabuk bozulurlardı, allah affetsin] dolduruşunu, a4 ün dörtte biri boyutunda olan kağıtlardan yeni bir tanesini çekişini, annemin zamanı sekmeyen şekilde getirdiği sütlü kahveleri, sürekli kullandığı kitaplara yaptığı şeffaf kaplıkları, hemen hemen iki saatte bir düzenli olarak gözlüğünü silişini ve benden ve pencereden gelen sesslerden rahatsız olmayarak yazışını hatırlıyorum. soru sormazdım babama, o da çok nadiren bana seslenirdi bu çalışma saatlerinde.

babam o ufak kartonlardan kesip biçerek bana ve kardeşlerime at arabası sair türlü şeyler yapardı, diğer kardeşlerim onları sürekli oyanamaktan bozarken [bana o zamanlar bile babamın bir lüfuymuş gibi gelen] kitaplıktaki kendi köşeme koyardım onları. taşınırken annemin kendisinin o kadar gereksiz eşyasının yanında, benim bir poşette sakladığım ama kaybolan bu maketlerin akıbeti meçhul.

istanbuldan ev eşyamızdan daha fazla olan kitaplarımızı alıp van'a gittik daha sonra. sağı solu yıpranan kitapları tozunu alarak o beyaz kitaplığımıza yerleştirdik. artık kendime ait bir masamın olması nedeniyle kitaplıktaki o köşeden mahrum kalmıştım. annemin düzenli elişi saatlerindeki boşluğundan faydalanıp, babamın çekmecelerini binbir özenle ve dikkatle inceler, aynısını kendi masamda yapmaya çalışırdı. tabii ki babamın el oyması ahşap kalemliğini van'daki rus pazarında bulamamamın yarattığı hayal kırıklığı nedeniyel, kendime hiç yakıştıramadığım bir kalemlikle yoluma devam ettim.

akşam saatlerinde babam odasına çalışmaya çekildiğinde, televizyon izlemeyi anında kesip odama geçerdim. kitaplığımdan bir kitap çekip okumaya başlardım, babam gibi altını çizerek, ama neden ve niye olduğuna çok da dikkat etmeden. o zamanlar doğumgünlerinde hediye olarak gelen kitaplara olan sinirimi ise kendi kitaplığımın yamuk duruşunu düzeltmek için kitaplığın altına koyardım. elimde okunmamaış kitap kaldığında babamın kitaplığında bir yolculuğa çıkardım: anlamasam bile bir düzeni olduğuna inandığım bu kitaplıkta kendine özgü sırtlarıyla sürekli dikkatimi çeken kitaplar arasında. başında kendisini izlememden rahastsız olmayan babam ise [bu gezinmelerden rahatsız olsa gerek] yanıma gelip bir kaç kitabı eliyle bulmuş gibi çeker ve kitapların tanıtımı yaptıktan sonra odama çekilmemi beklerdi.

neden sonra babamın kitaplığındaki tüm kitapları okumadığını öğrenince hayal kırıklığı soslu bir duygu yaşamıştım adını koyamadığım. babam sürekli eve elinde kitaplarla gelirdi, sadece ben gelip kitapların ne ile alakalı olduklarına bakıp onları nereye koyacağıma dair direktiflerimi aldıktan sonra kitaplığa yerleştiridim onları. babam bu süreçte, a4 kağıdın altına yerleştirilmek suretiyle çizgisiz kağıda düzgün yazmamı sağlayan kağıtlardan sürekli tedarik etti bana. paragraf çizgisi ve kağıt boşluğu bile eş geçilmeden.

babamın değişmeyen el yazısı ve imzası, tombo kalemi ve karton kağıtlardan uzaklaşacağım, liseye başlacağımın ve evden uzaklaşacağımı ilk anladığım an, babamın ahşap kutularından birinden eski çakmaklarından birini ve bir kalemini aşırmıştım.

liseye gitmek için van'dan ayrılacaktım. bir önceki gün babam beni de yanına alıp kırtasiyecisine [her meslek erbabından mutlaka tuttuğu biri vardı.] götürdü. bir adet 0.6 tombo kaelm, bir kutu uç ve kendisininde kullandığı kalemlerden aldı bana. rus pazarından da el oyması güzel ahşap bir kalemlik aldı. sonra o kalemliğin yurttak işlevsizliği üzerine tüm aile bireylerinin oy çokluğuyla karar veriliğ, ilerde bir masam olduğunda almam kaidesiyle meçhul bir yere kaldırıldı.

evde sürekli olarak gerçekleştirdiğim rutinlerden biriydi, anlamsız bir şekilde yazmak. liseye gittiğim ilk gün etüd odası denilen yerde kaleme ucu yerleştirip, kağıdı önüme çektim. belki de hayatımda ilk defa önümde uzanan o kağıda hiç bir şey yazamadım.

5 yorum:

  1. Özendim biliyor musun,senle babana,kitaplarla ilişkine...Gözümde canlandı şimdi. Öykü gibi. Ya,bu yazının kısa filmi çekilse ne hoş olurdu!

    YanıtlaSil
  2. aslında bunun senaryosunu murat özel abim yazabilir. :)

    YanıtlaSil
  3. Duyuralım yazsın madem,boşlukta kalmasın,yazıktır:)

    YanıtlaSil
  4. Murat Özel abin bunu ıskalamış :(

    YanıtlaSil