- merhaba iyi günler, balkonunuz var mı?
- tabi ki. şöyle geçin..
- ben bir çay alacağım açık olsun.
- tabii ki.
aşağıya inilir, çay alınır, üst baş bir kez daha kontrol edilir.
- buyrun.
- teşekkür ederim. (gülümseyerek) (tekrar kitaba dönmeden önce yüzüme bakıyor)
- afiyet olsun.
sigara içmeye çıkılır. çay biraz daha kekremsi. kuyruğu kesik sarı bir kedi kabadayı edasıyla geçiyor. bilgisayarda cevaplanmayı bekleyen sorular var. zaman genişliyor biraz, sigaranın dumanı da uzuyor. bilgisayar başına oturuyorum. her zamanki haberler gibi haberlere sırf bugünün tarihi atılmış diye göz gezdiriyorum. aklıma geliyor, boş bardağı almaya gidiyorum. rahatsız etmemek için parmak ucunda.
- pardon, ben bir çay daha alabilir miyim, açık?
- tabii ki. (gülümseme ama bu sefer karşılıklı)
aşağıya iniyorum. ablam sokaktan birserçe bulmuş önceki gün. ama hasta, üstelik daha küçük. kuşçu rızaya götürmüşler, o da şırıngayla yumurta verin demiş. filan. çayı alıyorum, elime sıcak su sıçrıyor, aldırmıyorum.
çayın tabağına dökülmemesine dikkat ederek yukarı çıkıyorum, gene dikkat çekmeme umuduyla masaya yaklaşıyorum:
- teşekkürler. (gülüyor)
- afiyet olsun, diyorum ağzımda biraz da geveleyerek. (gülümsüyorum sadece) gülüşüm onunki kadar güçlü değil. zaten mesele de o değil. balkonun kapısına yöneliyorum, onun kafası da kitabına dönüyor.
kapının önünde birsigara daha yakıyorum. kafamla bir kaç kişiye selam, "ateş?" diyen birine uzatıyorum sigaramı. zaman bu sefer genişlemiyor, hala cevaplanmamış sorular var bilgisayarda. şunu da yazıyım diyorum, beynimdeki taslaklar klasörüne bir txt dosyası daha kaydediliyor, muhtemelen kaşla göz arasındasilinecek ve bir daha hatırlamayacağım. insan eyleme geçtiğinde iz bırakır çünkü. dalıp gidiyorum. aşağıdan sesleniyorlar, iniyorum yavaş adımlarla.
içim geçmiş diyor, bir şey olup olmadığını soruyor. olmadı diyorum, içimden ekliyorum en azından seninle alakalı. aklıma boş çay bardağı düşüyor, çıkıyorum merdivenlerden. bu sefer yavaşça alıyorum bardağı, bana dönüyor, ben açık çay diyorum, gülümseyerek evet diyor, lafı ağzından almama kızmadan.tüm bunlarbir kaç saniye içinde oluyor. gereksiz bir saniye boyunca gülümsüyorum. önündeki çalıkuşu kitabını göstererek:
- kaç basım, diyorum.
- bilmem bakalım, diyor, sayfalar geriye doğru sayıyor, 1987'i görüyoruz ve üç dört cümle daha ediyoruz bu vesile ile, sonra ben "iyi okumalar" gibisinden bir şeyler diyorum. geri dönüyorum, aşağıdan bu sefer kendime çay alıyorum. yukarı çıkıyorum bilgisayarın başına. anlamsız bir kaç tıklama ve açılan ve kapan sayfalar birbirini kovalıyor. neden sonra bir ses:
- "pardon" diyor, gülerek, kafamı çeviriyorum, "hesap?"
- bi saniye diyorum, çokdan yapmış olduğum hesabı bir kenara atarak. kasanın yanına geçiyorum, söylüyorum, parayı alıyorum ve üstünü veriyorum. çalan şarkıile alakalı bir soru soruyor, elimden geldiğince cevaplıyorum.
- iyi akşamlar, diyorum.
tam kapının önünde geriye dönüyor "iyi akşamlar" diyor. geriye dönüp çay bardağımı alıyorum masamdan. bir sigara yakıyorum, arkadaşım yanaşıyor.
- tanışıyor musunuz?
- hayır.
- tanıştın mı?
- hayır.
- abi, sen var ya-
gözlüğümün üzerinden bakıyorum, anlamasa da anlamış gibi yapıyor. sigara içiyoruz. içimden bi' ses durmadan beni azarlarken, bakarız diyorum sade.
0 yorum:
Yorum Gönder