umut, yaşar ve behiç herzamanki gibi sultanahmette buluşmuşlardı. çok uzun süredir susuyorlardı. sıkıntılı olmalarının sebebi behiç mirzanın musalladan kimsesizliğe adlı şiiriydi. okunduktan sonra soğuk bir rüzgar esmişti. ölümle ilgili beceriksizce çiziktirilmiş beş altı satır demişti behiç:
"
bu sabah namazdan sonra
uzandım musallaya
soğuk iyi geldi, boş temmuz sabahında
dün öğle namazına mütekip kalkan
yalnız ruhum ortalarda gözükmüyordu.
"
umut ortamı hreketlendirmek için biraz yüksek sesle:
- "muhabbet eksik dedi insan ve allah çayı yarattı.", dedi.
herkes gülümseyince çırağa işaret ettiler üç çay için. ölüm sıkça kullanılan bir temaydı. karamsarlık, sessizlik, yalnızlık, uzaklık... mutlaka satardı, insanlar doğuştan eğimliydi karamsar olmaya. ölümden dönme hikayeleri çok tutar ve senaryo yapılırdı bu yüzden.
- yaşar, senin tiyatro oyunu vardı.
- ee nolmuş..
- biraz anlatsana..
- ölümden dönen genç kızın trajikomik öyküsü. ama başlangıç iyi, sonu iyi, ortası berbat halde şu anda. daha çok ham.
- anladım.
behiç hala uzaklara bakıyordu.
- inekler trenlere bakar, tramvaylara değil dedi yaşar söylemez. umut behiç kahkahalara boğuldu. yan masadan da birkaç kişi de gülümsemişti bunun üzerine.
- iki dakika rahat vermediniz insana. ölüm üzerine de düşünemiyoruz artık.
- sana ölüm üzerine düşünme demiyorum ama yaşamaktan korkuyorsun onun yüzünden. elinde olmayan şeylere üzülmeyi bırak. umut ağzından çıkanlara kendisi de inanamadı ama belli etmedi.
sessizlik iyiye alamet değil diye düşündü umut. insanlar sessiz ortamlarda daha çabuk aşık olurlardı ve behiç gene bir kıza bakakalmıştı:
- ölüm muhteşem bir geri dönüştür, dedi.
- bırak sen bunları. felsefe çekecek havam yok, dedi umut. "bu numaraları kızlara çek."
- okan bayülgenin sözlerini hatırlıyor musun, ağıt şiirindeki?
- hayır..
-"hayır ben çok değiştim oğlum
bir başkası değilim artık
vazgeçtim maymunların dünyasından
bıraktım alkışları, istemiyorum kahkahaları
istemiyorum bir aptal gibi yaşlanmak"
- sen ölüm görmedin hayatında behiç. ölüm sözlerin ötesindedir çoğu zaman. bırakalım bunları lütfen.
- iyi peki.
arkada çalan hareketli türkü bile behiçi neşelendirmiyordu. kızın yanına gitti. birşeyler dedi. geri döndüğünde kızın telefon numarasını almıştı ve yüzü gülüyordu. işte buydu. kadınlar yazarları değiştiriyordu. nerede az önceki behiç, nerede şimdiki... ikinci kez ölümden bahsettiğinde dalga geçmeyi kafasına yazdı. o anı hayal edince, hafifçe gülümsedi.
yaşar ölüm üzerine koyulaşan birmuhabbete girdiler. sürekli çay geliyordu ve nargilelerin közü değişiyordu. hemen diplerinden geçen yolda acı bir korna sesi duyuldu. behiç'in numarasını aldığı kızın arkadaşına araba çarpmıştı. behiç hemen fırladı masadan. ortalık ana baba gününe dönmüştü.
umut ve yaşar yerlerinden kalkmadılar. behiç ambulansla beraber ayrıldı. durum kritikti anlaşılan.
arkadan çalan türkü çok şey ifade ediyordu aslında. en azından içinde bulundukları durumda. karacoğlan'a bir kez daha hayran olmuştu yaşar söylemez.
"nice sultanları tahttan indirdi, nicesinin gül benzini soldurdu, nicelerin gelmez yola gönderdi, bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm."
- behiç ölüm muhteşem bir geri dönüştür demişti değil mi?
- evet, dedi yaşar söylemez.
- kalkalım mı?
- hadi bakalım.
sessiz ve sakin bir geceydi. istanbulda az bulunurdu böylesi. evinin yokuşunu çıkarken "geri dönüşün tek güzel olduğu yer şarkılar..." diye mırıldandı. siyah kedi çöp kovasından fırladı, huzursuzca havayı kokladı ve umut'a baktı.
- yalansa söyle kedi. yalansa söyle.
0 yorum:
Yorum Gönder