umut ekrem, behiç mirza, yaşar söylemez sultanahmette buluşmuşlardı her zamanki gibi. behiç mirza'nın yeni öykü kitabı çıkmıştı, satışları da iyiydi. henüz 20 li yaşlarının sonlarındaydı. üç tane kitabı ve muhtelif dergilerde basılmış şiirleri vardı. yaşar söylemez ise önemli kitap eleştirmenlerindendi. bu üçlü, sultanahmette tanışmışlardı yıllar öncesinde. her zamanın dayının yerinde otururlardı, nargileleri ve çayları hemen gelirdi. oradaki herkes onları tanırdı. belki de bu yüzden burada şımarırlardı, sesleri yüksek çıkardı.
o akşam umut ekrem'in yıllar öne yazdığı şiiri gün yüzüne çıkmıştı. başlığı yoktu henüz.
"sen bu mektubu okuduğunda
ben çok yanlışlar yapmış olacağım
arka sokak entelektüeli olarak.
siyah beyaz şiirler yazmıyorum muhtelif camilerin diplerinde
kontrast acemilerin işi
bayat filmlere mantarlanmış merceklerle çekilen fotoğraflar
ve sade nokta kullanıyorum
sayfa atlama hakkım saklıdır.
yazıyorum sağdan soldan aldığım ilhamlarla
elini tuttuğumda mevsimi değiştirecek birine
sende sevmediğim iki şey var; yüzlerin.
demek için gıyabında.
sokak lambasının objektif düzleminde
seni ıskalayıp bana yansıyan
i̇kinci el bir yaşam benimki.
gözünün mavisinde biten
kurma kolunu çektiğim gece yarıları
tevbelerimi yanıma alıp uyudum.
gece yarısı operasyonuyla aldırmayı düşündüğüm
anestezi olmadan seni tekrar görmenin zamanaşımını
kitapların arka kapaklarına yazmak için
i̇ş buldum arka sokak entelektüeli olarak
on üç yaşı
“galiba öyle olmalı
çünkü orta ikideydim galiba” diye ifade edebiliyorum
elli kişilik koğuşun ortasında bir masa verdiler bana."
yaşar söylemez şiirin yarıda kesildiğini fark etti. umut behiç'ten sağlam bir eleştiri bekliyordu. o ise şiirin ortasında yan masadaki kıza dalmıştı. aşırı derece sinir olan umut:
- "behiç, sen ne için yazarsın?", dedi.
- "kızları etkilemek için."
umut ekrem bu açık cevap karşısında şaşırmıştı. bunu belli etmemek için devam etti:
- biraz açsana?
- biliyorum benden biraz büyüksün, her şeye rağmen şöyle düşünürüm: kumarda kazanan aşkı da satın alır, daha çok para için daha iyi yazmak zorundayım. daha iyi yazdığımda problemlerim hallolacak. budur.
- boşu boşuna konuşuyoruz burada o zaman.
- hayır. yazdıklarıma inanıyorum. yoksa burada olamazdım. sonuçta edebiyat amaç değil araçtır. daha iyi yaşamak için.
yaşar söylemez araya girdi:
- olur mu be. kız senin aklını başından aldı galiba. edebiyat amaçtır. yaşamak yerine yazıyoruz çünkü.
- öykü yazarı olarak yazdıklarım beni yaşatıyor diye düşünüyorum. şimdi beni bırakalım. senin eleştirilerinin yanında öykülerin de var. bir kız seni övdüğünde vay ben neymişim demiyor musun?
- diyorum da bu yan etki.
- bırak allasen.
bu arada iki genç kız masalarına gelmişti. umut ekremden kitaplarını imzalamalarını istemişlerdi. onları başından çabucak savdıktan sonra:
- ulan herkes bizi koca entellektüeller olarak görüyor. biraraya geldiğimizde karı-kız muhabbeti yapıyoruz.
masadan kahkahalar yükseldi, çaylar tazelendi.
- abi dedi, umut ekren yaşar söylemez'e. kadın olmasaydı yazamadık be. o kadar kahır çekilmezdi, bir düşük cümleye yarım saat bakmazdık mal mal. yalan değil. edebiyat yaşamamıza araç oldu. kızlar için yazıyoruz kızlardan ilgi görüyoruz daha fazla uğraşıyoruz bu işlerle.
- beni evlendirdiniz, arkandan geliyoruz hemen dediniz. hemen kaçtınız. koskaca yaşar'a atar yapıyorsunuz şimdi. ulan istanbul herkesi kandırdı tamam da siz de mi kandırdı?
bu lafın üzerine arkadan kostak çalmaya başlayınca umut kendini tutamadı, kahkahalara boğuldu.
"aman kostak yeri yeri..."
- dayı hususi mi yapıyorsun be?
umut sözü aldı:
- zizek'e özendim şu an; güzel bir kadınla felsefe konuşasım var. ben şu kızla konuşacağım. şanslıysam sokrat'ı biliyordur.
- hadi bakalım.
beş on dakika sonra geri dönen umut'un yüzünden düşen bin parçaydı.
- n'oldu, safî entelektüel'imiz? baltayı taşa vurdun galiba.
- kız balkan müziği seviyormuş.
- ee nolmuş?
- hayat seçtiğimiz kadındır. kapı gıcırtısına oynayan kadınla işim olmaz.
- vayy...
öyle düşünüyordu umut. hayat seçtiğin kadındı. ne eksik ne fazlası. annesi onu döverken hiç ağlamamıştı ama henüz arka sokak entelektüeliyken kaybettiği kadın için ağlamıştı. şiir de yazmıştı aynı adla. çok yanlışlar yapmıştı cananı şiirini okuyunca kadar. o kendisini terkettiğinden beri karamsar yazıyordu, yaşadığı gibi.
- abi senin canan vardı ne oldu?
- dört sene önce bitti be oğlum. nerenizle dinliyorsunuz beni. o kadar konuştuk ya bunu.
- onu biliyoruz. hayat şeçtiğin kadınsa, ve o kadın artık yoksa sen de bitmiş olmuyor musun?
zor soruydu. saat on ikiye üç dört dakika vardı.
- "bilmem." dedi. "yaşıyorsam seçmem gereken başka bir kadın belki."
şiirin geri kalanı da şöyleydi, yaşarın isteği üzerine devam etti.
"namludan çıkan kurşuna
vurma, o daha kaldırımları seviyor
diyemiyorum, yangını izliyorum
ben daha…
sokağa çıkma yasağının olduğu gecelerde
pencerelerim açık uyuyorum."
vay vay vay...
YanıtlaSil