"her şeye izin verilmiştir."
"zacariah?" dedi adam.
- benim. reza'dan haber var mı?
- mührünü göster.
genç adam sol omzunun üzerine dağlanan mührü gösterdi. iyice inceledikten sonra inandı.
- henüz yok. anlat.
- maveraünnehir'de aristo'dan bir risale tercüme edilmiş. ulaşamadım. yeni bir hastalık var, bağışıklık sitemini çökertiyor. iki yeni verem vakası var. yahudi bir genç bağdatta hekim okulundan ayrılmış. son derece yetenekli olduğu söylendi. buralardan geçmiş. gezici hekimlik yapmış bir süre. gazalinin bir risalesisine ulaştım.
- onu ver. neden burada oturuyoruz zacariah, biliyor musun?
- hayır.
- dikkatlice izle.
bağdaş kurmuş iki tane adam tepenin üzerinden olan biteni izlerken iki ordu karşı karşıye gelmişti. doğu tarafındaki ordu oldukça mütevazi bir görünümdeydi. batı tarafındaki ordu ise sultanın ordusuydu. şatafatlı komutanlar kollardan saldırmak için bekliyorlardı. avına saldırmak için havlayan köpekler gibi.
- sence kim kazanacak zacariah?
- sultanın ordusu. medreseden haber var mı?
- daha yenisin.
genç kendisine verilen cevaptan hoşlanmasa da sesini çıkarmadı. doğu tarafındaki ordudan bir elçileri çıktı. sağ ayağının üzerine basamıyordu, topallayarak iki ordunun tam ortasına yerleşti:
- teslim olur, kaleyi teslim edersiniz sizleri affedeceğiz.
- ... (sultanın ordusunda bir kaç gülüşme oldu, komutanlar arkalarını dönünce çabucak kesildi sesler.)
- teslim olun.
en ortadaki komutan öne çıkarak başını hayır anlamında salladı.
- kalel, mustafa öne çıkın!, diye gürledi topal elçi.
iki tane genç öne çıktılar.
- hemen kendinizi öldürün. cennetin kapıları size açılacak.
yüzleri ışıldayan gençler hiç bir tereddüt göstermeden ellerini silahlarının kabzalarına götürdüler ve karınlarına sapladılar. akan kan kumu kırmızıya boyarken, sultanın ordusunun ön tarafındakiler, gençlerin yüzündeki mutluluk ifadesi ve kan zıtlığını çözmeye çalışıyorlardı. bir iki adım geri çekilme oldu, sultanın elçisi donup kalmıştı. mütevazi ordu moral olarak öndeydi artık. elçi konuştu:
- sayıca fazla olabilirsiniz ama bunun gibi iki tane askeriniz yoktur.
sonucu belli olan bir savaşı izlemeye gerek yoktu. yerlerinden kalktılar ve yürüdüler. üç gün geçti. isfahan'a vardılar. adam iç geçirdi. büyük şehir sukunetini koruyordu. zacariah'ın kafası karışıktı. adam çubuğunu yaktı, su içti. savaş kaybedilmişti ama mütevazi ordu isfahana doğru gelmemişti. o yüzden şehirde bol bol gözyaşı ve rüzgar vardı.
"işlerin yolunda gitmesi gerek. o kitap gerek. sultanın korunması gerek. yolunda gitmesi gerek. bu akşam. yeşil sarık. gece zehir. sultan. koru."dalmıştı. tütünü değiştirip tekrar yaktı. zacariah çeviri risaleyi okuyordu.
- kalk.
zacariah kalktı. ne yapacağını biliyordu. giyisinin kolundaki ufak bıçağı biraz öne itti. hazırdı.
- yeşil sarıklı.
zacariah yeşil sarıklı adamı gözledi. normal şartlarda dikkat çekmezdi. sakince yürüyordu. sol eliyle cebindeki mektubu kontrol etti zacariah. yerindeydi. ilerledi. tütsü kokusu geliyordu. iyice yaklaştı. yeşil sarıklı arkasına döndüğünde çoktan bıçağı kolunda çıkarmış, sırtına saplamaya hazırlanıyordu ki döndüğü için adamın göğsüne saplandı. zacariah hemen adamın üzerine eğilip mektubu adamın koynuna koydu. öylece bekledi. adam izliyordu.
bağrış çağırışlardan dolayı askerlerden biri geldi. zacariah bir şeyler söyledi. asker diğer arkadaşlarından ayrıldı. bir çeyrek saat sonra sultanın kendisi maiyeti ile oradaydı.
- adın ne?
- zacariah efendim.
- neden öldürdün?
- sizi öldürecekti efendim. hekim kılığına girmişti.
- nereden biliyorsun?
- handa duydum efendim. bir mektuptan bahsediyordu.
sultanın bir göz işaretiyle adamın üstü arandı, mühür kırılıp zarf açıldı. sultanın suratı renk değiştirdi. sonra mektubu yaverlerinden birine uzattı.
- ne istiyorsun ödül olarak?
- hizmetinize girmeyi ve katiplik yapmayı efendim.
- tamam.
zacariah askerler ve maiyet ile oradan ayrıldı. her şey yolunda gitmişti. genelde daha zorlu olurdu bu tip işler. ama sultan ve ordusu o kadar karışık ve düzensizlerdi ki en beceriksiz casusları bile yakalayamıyorlardı. zacariah kısa bir an adamla göz göze geldi. ciddiydi. gerisin geri döndü ve vakur adımlarla sultanın arkasında yürümeye devam etti. sol omzunu ovuyordu. meydandaki herkes dağıldı. yeşil sarıklı adamın eşyaları satışa çıkarıldı. adam, ölünün üzerinde bulunan iki parşömeni ve minyatür kılıcı aldı. bir torbaya atıp sıkıca sardı.
parşömenleri dikkatlice inceledi. onun yazısıydı. içini ılıklık dalgası kapladı. hemen katladı parşömeni ve bir güvercin satın aldı.
0 yorum:
Yorum Gönder