ben seni izlerdim sen ip atlarken, sen bana bakmazdın. ben çeker giderdim oradan. sokak lambasının loş ışığında sigara içtin mi hiç? içmemişsindir sen. ben içtim, mavi olur o zaman duman. onun içinden seni izledim. gözlerin anlatmıyordu herşeyi. simsiyahtı çünkü. baktıkça kaybolurdum.
binlerce garip akşam yaşadım senin sokağında. aralığın sonlarında üşüttüğüm zamanlar ateşim yükselirdi. annem bilmediği bir kızın adını duymak zorunda kalırdı. gözlerim kapalıyken bile seni aradı dilim.
keskin soğuklarda evden dışarı çıkmama izin vermezdi annem. pencereden firar ederdim o zaman ayağım çıplak. sen camdan sokağı izlemeyi severdin, ben de köşeden seni izlemeyi. ayaklarım uyuşurdu soğuktan, annem bulurdu beni, elinde soba kovasıyla. simsiyah elleriyle tokat atıp, kulağımdan sürüklerdi beni. yere bakardım ben utancımdan, sen gökyüzüne bakardın.
bir mektup yazdım, aslında sadece şiir olsa da mektuptu işte. zarfa da koymuştum üstelik. sokaktan en yakın arkadaşımı çağırdım.
- şu mektubu versene gözde'ye...
- sen ver lan. ben niye veriyorum...
- elim ayağım dolaşıyor benim. hadi lan. bir hafta kaleye geçerim maçlarda.
- evini göster. kaleye de geççen değil mi?
- gerçekten olum. tamam hadi gel..
evinin önünde arkadaşlarınla oturuyordun. mektubu uzatınca bir tokat attın ya, tüm umutlarım tükenmişti. arkadaşım sersemlese de mektubu bıraktı oraya. yanıma geldi:
- umarım bu kız için değer dedi. iki hafta kaledesin. diğer hafta tokat için.
- tamam. dedim.
akşama kadar o köşeden izledim sizi. sonra yanındakiler gitti evlerine. annen pencereden eve çağırdı. etrafına baktıktan sonra mektubumu aldın. anlamsız bir sevinç kapladı içimi.
ertesi gün ve ondan sonraki günler mektup bekledim hep senden. bir daha evinin önüne gitmedim kendimi açık etmemek için. bir hafta sonra dayanamayıp gittiğimde gördüm seni başka biriyle. mahalle takımından bir çocuktu. elimi yumruk yapıp o tarafa hareketlendim. biri dokundu sırtıma. bizim sınıftan bir kızdı. elindeki kağıdı bana verip uzaklaştı oradan. aklımda binlerce soru vardı sağ elim yumruk şeklindeyken.
elimdeki kağıtla bir süre yürüdükten sonra meliha ablanın bahçe duvarına oturdum. mektubu okudum. bir defa daha okudum. sonra bir defa daha. inanamıyordum. sadece duvarlar ağlıyor diyordu ve ben aval aval bakıyordum.
ertesi gün okulda gördüm mektubu veren kızı. beni görmesiyle kaçması bir oldu sınıfa doğru. yavaş yavaş sınıfa geçmek üzereyken tam karşımdan koşarak gelen çocuk bana bir tokat attı. sendeleyip düştüm. bizim mahalledeki çocuktu bu. erkan. birşey yapmıyor ve sorularına cevap vermiyordum. öfkelenip karnıma, bacaklarıma ve yüzüme vurmaya başladı. sınıf öğretmenim erkanı üzerimden aldı.ben sessizce sınıfa geçtim. kaşım açılmıştı.
bana mektup veren kızın da dahil olduğu bir grup ağlıyordu. erkan en arkadaki sırasına geçmişti. hocaya erkandan şikayetçi olmadığımı söyledim. cevabî bir mektup yazdım diğer kıza. bu sefer kendim teslim ettim. pencereden dışarıyı seyrederek günü bitirdim.
okul çıkışı erkan peşimdeydi. kavga çıkacak gibiydi. bu sefer karşı duracaktım.
- baksana, dedi.
- efendim dedim.
- gözdeyi seviyorsun değil mi?
- evet.
- taşındılar dün.
- ...
- sinirlendim ben de. sen ona mektup göndermiştin. sinirimi senden çıkardım başka kimse olmayınca.
- gazoz ve yara bandı lazım. paran var mı?
- var. bakkaldan alayım ben.
kaşımı bantladık ve gazozları alıp meliha ablanın bahçe duvarına oturduk. gün sona ererken erkan omzumu yumruklayarak:
- neden?
- bilmem.
- seviyordum onu.
- ben şiir bile yazdım.
gittikçe sessizleşti sokak. hava soğudu. akşam ezanı okundu. sen gideli bir gün olmuştu.
bugün tekrar baktım eski fen bilgisi defterime. gittiğin günden sonra ders notu yoktu. ondan sonra söz vermiştim kendime: "hiç vicdan azabı duymamalıyım. beni sevdiğini unutmalıyım ne önemsiz şey! bir an olsun sevmek gibi bir hataya düşmemeliyim, tüm oyun bozulur, yaralayarak unutma oyunu bu." diye.
tutamadım. pişman değilim.
0 yorum:
Yorum Gönder