Ægroto dum anima est, spes est. (Erasmus, Adages, 2.4.12)

4 Nisan 2010 Pazar

avrupai bir dünyada nefes almak

4/04/2010 09:58:00 ÖS Posted by mistrafantastic , No comments

sanırım uzun ve sıkıcı bir yazı olacak, çok da okuncağınız zannetmiyorum, çünkü bilmemek ve bildiğini görmezden gelmek daha kolay geliyor insanlara. bu yazı da bu bağlamda yazanın kendini konumlandırdığı yerle çelişen, zayıf bir özeleştiri. internetin tozlu sayfalarında yerini alan onlarca çaba gibi yazanın bile birkaç gün sonra unutacağı türden sözler sarfetmesine yol açacak aslında.

bizim mahalle, daha doğrusu kendini muhafazakar olarak değerlendiren insanlar, her zaman avrupai olan şeylere karşı zayıf eleştiriler getirmekten kendilerini alamazlar. kola, hamburger vs... örnekleri çogaltabiliriz sanırım. giyim tarzı, yaşam tarzı açısından da olaylara bakabiliriz. bunların nafile çabalar olduğunu düşünmüyorum, ama kesinlikle zayıf kalan çabalar. bunun nedeni ise olayın sadece türkiye cumhuriyetinin kuruluşu ile başlamaması, daha öncelere dayanması ve bu konuyu sorgulamamak, araştırmamak, kulaktan dolma bilgilerle hareket etmek. bu noktada suçu babalarımıza dedelerime atabiliriz, ama bu vicdanları rahatlatmak olacaktır.

bizim mahalle çelişkiler içinde, kendini yitirme noktasında, varolma ve konumlandırma çabası son derece zayıf. nedeni ise, farketmediğimiz, farketmek istemediğimiz ve benimsemediğimiz avrupai tarzın içimize günden güne işlemesi. ilk osmanlı padişahının avrupaya gittiği günden beri, avrupanın içimizde yaşaması ve ister istemez oraya özlem duyulması. isteyen istediği kadar inkar etsin, şsteyen ben hala osmanlıca kelimler kullanıyorum desin, ben benlliğimi kaybetmedim desin, olay budur ve değişmeyecektir.

biz yemeklerimizin isimlerini, yemeklerin önlerine geçirdiğimiz zaman, soyadlarını lakaplarımızın önüne geçirdiğimiz zaman kaybettik bu savaşı. milletimizin vekillerinin betonarme bir binada açılışını yaptıkları cumhuriyetin açılışında kaybettik. koca kalyonları çelik kruvazörlere değiştiğimiz zaman oldu olanlar. el yazmaları artık zor bulunuyor ve bilgisayarda yazılan yazılar afili dizgilerden sonra okuyucular sunuluyor artık, elyazısı dahi dzgün olmayanlar yazar oluyor, biz de okuyoruz. terziden çıkmış elbise giyenler azaldı artık, tekstil fabrikalarında üretilen elbiselerle kapitalizmi protesto ediyoruz, geri dönüp baktıüımızda kimse bunları düşünmüyor. bilgisayarlarımız başında, iktidar sahibi oluyoruz, dini kurtarıyoruz, ama kaybettiğimizin farkında değiliz.

nargileyi sigaraya tercih ettiğimiz zaman kayboldu konuşmalardaki samimiyet. giydiğimiz elbiseler üzerinden birbirimizi tanımlamaya başladık, islami baskılı tişörtler giyerek kapitalizmi protesto ettik, ironik değil komik. amacım gelenekselcilik değil yanlış anlaşılmasın. artık islam'ın ya da artık neye insanıyorsak onun sınırlarını ne kadar zorladığımızla ve özümsediğimizle alakalı bir durum aslında.eskilerden gelen kültürümüzü ne akdar önemsediğimiz ve çağa taşıyabildiğimiz de klıma gelen sorulardan. ama dediğim gibi bu savaş bizim suçumuz değil, ama her eleştiren insana önce kendine bak deniyor, önce kendisine bakmayan insanlar tarafından. sen önce bana yaşadığın hayatı sorgulayıp sorgulamadığını hatırlat.

şerh'e eleştiri dediğimiz zaman kayboldu ilerlemeler ve kişinin kendini geliştirmesi kimse farkında değil. olumlu eleştiri ve olumsuz eleştiri gibi iki farklı kavram da ardından türedi. sonrasını tahmin edebiliyorsunuz, eleştirilmekten hazetmeyen insanlar, sağda solda eleştirlmelerini engellemek adına başlıkları ve konuları kapatmaya başladılar, savunduğu yaşam tarzına ters bir dünyada, sanal ortamda dahi sansür uygulanmaya başlandı, hem de avrupa tarzı mahkemelerden çıkan kararlarla, avrupa tarzı giyinen bir adamın açtığı davayla.

avrupai bir dünyada nefes alıyoruz ve her nefeste biraz daha işliyor kanımıza bu durum, ve betonarme binalara kimse aldırmıyor. o savaşı kaybettik, asıl savaş ya da duruş yendien başlıyor; çizgilerimizi nerelere çekeceğiz?

0 yorum:

Yorum Gönder