Edward Said'in
Entelektüel'i, sürgün, yabancı(çevresine ve insanlara),
marjinal(çağına göre). Edward Said gibi sürekli gezen,
çevresindekilere karşı duyarsız olmayan ve tutumlarını belli
prensiplere göre almaya çalışmış bir insandan beklenen bir
kitap.
Tamamı Said'in
konsferanslarından ve panellerinden alınan yazılarda, oldukça
farklı tanımlara göre çıkarsama yapılmış. Bunun yanında
farklı coğrafyalardaki durumlara göre bu çıkarsamalar
değerlendirilmiş, kitabın yazıldığı zamana göre güncel
denilebilecek örneklerle tasdik edilmiş.
Said'in genel
çerçevesini çizdiği enetelektüel tanımı ise şu çerçevede:
Sürgün: İnsanın
doğal ortamından uzaklaşmadıkça ya da bu elinden alınmadıkça
rahatlığını koruyacağını söylüyor. Entelektüel'in rahatsız
olması gerektiğini ve bunun algıları açacağına inanan Said,
İran devriminden sonra ülkesine dönen bir kaç aydının
yaşadıklarıyla bu savını desteklemiş. Önceden İran'daki
otoritenin yapyıklarına karşı iyi tutumlar sergileyen bu
aydınlar, sürgünden dönünce otoritenin yaptıklarına daha göz
yummaya başlamışlar.
Yabancı: Sürgün olan
aydının yeni bulunduğu ortamda kendini yabancı hissetmesi ve
tutumlarını buna göre oluşturması, öte yandan içinde bulunduğu
ortamın otoritesini rahatlıkla sorgulayabilecek halde kalmasını
sağlıyor Said'e göre.
Marjinal: Said'in
marrjinal tanımı, daha ziyade sözünü çekinmeden söyleyebilen
ve bunun geleneklere uygun olup olmamasını takmayan kişi
çerçevesinde. Bu da entelektüel'imizin rahatsızlığı ve
algılarının açık olması sayesinde yanlışları söyleyebilecek
durumda olması manasına geliyor.
Entelektüel salt iyi
ya da kötü değildir. Said iyi ve kötü algılarının milletten
millete ve gelenekten geleneğe göre değiştiğini söylüyor.
Bunun çağdan çağa dahi değişebildiğini aynı aydının faklı
senelerde halktan ve otoriteden aldığı tepkileri önümüze
sererek güçlendiriyor. Medyanın yönledirmesini ve otoritenin
baskıcı tutumlarının da iyi ve kötü algısında değişiklik
yaptığı göz önüne alınırsa Said bu noktada çok da haksız
değil. O yüzden salt iyi ya da kötü olmak enelektüel'in amacı
olamaz.
Said entelektüelin
olayları dini veya tinsel olmayan şekilde değerlendirmesinin
gerekliliğini vurguluyor. Bunun entelektüel'in bağımsızlığını
ve obkeltifliğini etkileyebileceğini belirterek, önyargılardan
arınarak olaylara bakılması gerektiğinden dem vuruyor. Keza
milliyet konusundaki görüşleri de bunu destekler nitelikte: Sırf
geldiği milleti yermemek adına gelenekte olan ya da oluşmuş
yanlıştan bahsetmemek yanlıştır.
Politika entelektüelin
uzak durması gereken alanlardan biridir. Halk içinden biri olan
(aynı zamanda halk için yabancı, halka yabancı değil)
entelektüel, halka karşı hükümetin ya da otoritenin yanında
bulunmamalıdır. Entelektüel bağımlılılarından dolayı doğruyu
belirtemeyecek durumda olduğunda vasfını ve geçerliliğini
yitirmesi manasına gelir: O sadece iyi nutuk atabilen ve halkı
yönlendiren biridir artık.
Entelektüel'in ne
zaman entelektüel olduğu ya da kimin entelektüel sayılıp
sayılmayacağı noktasında literatürde bulunan bir çok tanımı
veren Said, kendi entelektüel tanımını kitabının başlığında
da verdiği ve yukarıda da açıkladığımız tanımlar üzerine
kuruyor. Çoğu yerde kendinden de örnek vermekten çekinmemiş.
Bunun anlatımı güçlendirdiğini belirtmeden geçmeyelim.
Elbette tukardaki
kavramların dolaylı olarak refere ettiği bir kaç kavramdan
bahsetmek gerek. Bunlar entelektüelin uzmanlığı, kişiliği,
yanılabilmesi ve zamanına ait insanlar olmaları gerektiğidir.
Kişi sadece kendi
alanında uzmanlaşarak entelektüel olamaz. Farklı alanlardaki
sorunları görmesi, aynı zamanda bunları dile getirmesi, bunların
pratikte karşılığının hemen olup olmamasından önemlidir. Zira
entelktüel belirttiği ya da gördüğü haksızlıkları dile
getirerek bunların çözümü yolunda ilk adımı atmış sayılır.
Hemen karşıklık bulması mümkün değildir, zira bu görüşler
marjinal olabilir, otorite tarafından yasaklanmış olabilir,
gelenekle uyuşmadığı için bir kenara atılabilir. Ama entelktüel
tüm bunlara rağmen görüşünün arkasında durmaya devam etmeli
ve gördüğü yanlışlık ortadan kalkıncaya kadar bunu
sürdürmelidir.
Öte yandan entelektüel
kendisinin yanlışlanamaz olduğuna inanmamalı, farklı görüşlere
açık olmalı ve bunları değerlendirmesini bilmelidir. Her türlü
bilginin güvenirliliği tartışmalıdır entelektüele göre, kendi
çıkarsamaları da gözönüne aldığı postülalardan biri yanlış
olduğunda yanlış olacaktır. Hatasında ısrarcı olmaması
gerekir.
Entelektüel zamanın
insanı olma özelliğini taşır: İçinde bulunduğu çağın
sorunlarına çözümler üretir ve yeni ufuklar açar. Buradan
entelektüelin kendisini takip eden çağda görüşlerinin tamamen
yanlış olacağı sonucu çıkmamalıdır. Zira bulunan bir çözüm,
o çözüm yanlışlanana ya da yanlış süreçlere neden oluncaya
kadar kullanılır. Öte yandan entelektüelin kendisinden sonraki
çağda hatırlanma gerekliliği yoktur. Zira Said'in yaptığı
tanım da bunu gerektirmiyor.
Kitapta Edward Said'in
kendisinden bahsettiği kısımlarda, bariz bir hayal kırıklığı
ve sürgün hissini belli oluyor. Ama bunun kitabın objektifliğini
etkilemediğini belirtmek gerek. Kendine verdiği referanslar
konferanslarda gelebilecek soruların cevabı niteliğinde.
Kitabın beslendiği
kaynaklardaki çeşitlilik, okuyucunun kitabın tek bir ağızdan
veya yönden bahsetmediğini, olası tüm tanımların
değerlendirmeye alındığını görmesi için.
Kitap verilen
konferansların metinlerden oluştuğu için, okuyucu bölüm
sonlarındaki sonuçlarla yetinmek durumunda. Kitap Said'in
bahsettiği entelktüel'in üslubuyla yazılmış. Kendi fikrini
empoze etmeyi değil, araştırmayı teşvik edici nitelikte bir
çalışma. Nihayetinde entelektüelin fiziki ya da ölçülebilen
niteliklerinden ziyade daha genel ama sınırları belli olan bir
tanımla entelektüel'in bizatihi kendisini kendisine tanımasına ve
duruşunu belirlemesine kolaylık sağlama amacı taşımakta. Bu
aynı zamanda, kitabın yazım üslubundan ve duruluğundan dolayı,
sokağa entelektüel'i tanıma fırsatı vermekte.
0 yorum:
Yorum Gönder